Bülent Gürlük

İzmir Operası'nı düzlüğe çıkaran 'Mançalı Şövalye'

İspanyol Cervantes, 400 yıl önce yarattığı bir 'şövalye' ile edebiyat ve sanat dünyasına en büyük esin kaynağını hediye ettiğinin farkında mıydı acaba? Onun soylu-saf, idealist-hayalperest, cesur ve romantik kahramanı 'Don Kişot', bu kez de İzmir Operası'nın sahnelediği 'Mançalı Şövalye' müzikalinde izleyiciyle buluştu geçtiğimiz hafta...
Müziği Mitch Leigh'e, metni Dale Wasserman'a, şarkı sözleri ise Joe Darion'a ait eseri, Güngör Dilmen dilimize kazandırdı. Orkestra şefliğini Ercan Yenal'ın üstlendiği 'Mançalı Şövalye'yi, heyecanı dinmeyen bir aksiyon fırtınasıyla sahneye taşıyan Murat Göksu'nun reji yaratıcılığı sayesinde, uzun süredir ilk kez Elhamra'nın koltuklarında müziğin, oyunun ve dansın keyfini dorukta hissettik!
***
Oyun, Engizisyon'un tutukladığı Cervantes'in, uşağıyla birlikte tıkıldığı hapishanede mahkumlar tarafından yargılanışını anlatıyor. Cervantes, yanında taşıdığı el yazması eserini alıp yakmakla tehdit eden mahkumlara karşı bir oyunla kendini savunmak istiyor. Mahkumlara da roller dağıtarak, elinden alınan metinde anlatılan 'Don Kişot'un maceralarını cezaevinde sahneletiyor. Kahramanın finaldeki ölüm sahnesinden çok etkilenen hükümlüler de yazarı suçsuz buluyorlar...
Murat Göksu, mahkumların kendilerine verilen rolleri büyük bir ciddiyetle değil, komik ve alaycı bir üslupla canlandırmalarını sağlamış. Bu ince fikirle 'oyun içinde oyun' mantığının temelindeki 'eğlendirici' dokuyu müzikale oya gibi işlemiş. Sadece, olayların geçtiği ve Don Kişot'un şato zannettiği handa kalan katırcıların, para karşılığı kendileriyle yatmaya zorladığı 'Aldonza' karakteri ciddi bir kimliğe bürünmüş. Böylece Aldonza'nın gerçekçi bir direniş gösterdiği katırcılarla arasındaki karşıtlık, müziğin, dansın ve ironinin yanında kurguya 'dramatik' bir boyut kazandırmış.
***
Kendisini arzulayan erkeklerin tacizleri yüzünden yüreğini acımasızlıkla bileyen Aldonza, Don Kişot tarafından hayallerindeki sevgilisi 'Dulcinea' olarak algılanır. Don Kişot'un zarif, güzel, sevgisi uğruna canını vermekten çekinmeyeceği hayali aşkı Dulcinea'nın, sahnede erkeklerin sürükleyerek yataklarına götürdüğü bir fahişe olması ise dramatizasyonu iyice derinleştiriyor.
'Dulcinea' diye seslenen Don Kişot'un da diğer erkekler gibi kendisiyle eğlendiğini düşünen Aldonza, onu katırcılardan korumak için mızrağıyla üstlerine saldırması üzerine ilk kez birisi tarafından değer verildiği duygusunu keşfeder. Ve herkesin kaçık gözüyle baktığı Don Kişot'un, taş kalpli 'Aldonza'dan yüreği şefkat dolu 'Dulcinea'yı yaratışı mükemmel bir akışla dansın diline ve şarkılara dökülür...
***
Yönetmen Murat Göksu'nun metne yaklaşımındaki bilinç ve reji becerisinin yanında, oyunculukta da direksiyonun başına geçerek Cervantes ve Don Kişot karakterlerini canlandırması, diğer oyuncular üzerinde olağanüstü bir motivasyon yaratmış. Performansı parmak ısırtacak kadar etkileyici ve dozundaydı. Onun enerjisi, çoğunluğu gençlerden oluşan ekibe muhteşem bir dinamizm ve yürek coşkunluğu aşılamış.
Aldonza ile Dulcineo'yu oynayan soprano Nazlı Alptekin, her iki karakterin kimliğini de vücuduna, sesine, ruhuna, mimiklerine ders verircesine oturtmuş. Çok riskli ve fiziksel sınırları zorlayıcı sahnelerde bile oyunculuğundaki doğallığı yitirmeyişi aksiyonu alıp götürmüş. Sancho rolünde Kaner Sümer'in sempatisi, komedi yeteneği ve yüzünden dökülen ifadeler muhteşemdi. İsmini yerim olmadığı için tek tek sıralayamayacağım tüm ekibin uyumu ve hareketliliğine şapka çıkardım, hepsini kutlarım.
***
Balerin Banu Dağcıoğlu, kıvraklığıyla müzikale hakkını verecek bir estetik katmış... Sadece dansına değil, aklına, yüreğine, enerjisine hayran kalmamak mümkün mü sevgili Banu'nun...
Adnan Öngün'ün dekoru son derece işlevsel ve yapıcıydı. Gizem Betil'in kostümleri de mekan, olay ve karakterlerle tam bir bütünlük sağlamış. Orkestra ise tempolarıyla sahnelerin canlılığını yansıtmayı başardı. Mançalı'nın müzikleri gayet melodik ve akılda iz bırakıyor. Hele 'Dulcinea'yı anlatan şarkıya bayıldım, ezgileri hala dudaklarımda...
Murat Göksu'ya ne kadar teşekkür etsem az. Hem keyifli bir izleti yaşattığı hem de yönetmenlik zekasının ışığında, son dönem opera eserlerindeki 'dramatik yoksunluk'la ilgili yazdıklarımızı haklı çıkardığı için...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.