Kabustan korunmanın yolu parmaklarınızın ucunda
Tuğrul, "Tüm dünyada kitlelerin yüzde 78'i kadının memesinde sertlik hissetmesi ile ortaya çıkıyor. Bu yüzden kendi kendine kontrol önemli. Ayrıca hızla gelişen tümörler var. Bütün taramalar yapıldı bir şey yokmuş demeyeceksiniz. Yüzde 5-18 arasında tümörü kaçırma şansımız var" diyor
Biz kadınların korkulu rüyalarından biridir meme kanseri... Hatta bırakın kanseri; buluğ çağından itibaren "kadın", hatta "anne" kimliğimizin en önemli parçalarından olan meme dokusu ile ilgili en küçük sorun bütün yaşamımızı alt üst eder. Buna rağmen meme sağlığı kavramına yeteri kadar önem verip, bu konuda sağlığımıza yeterince sahip çıkıyor muyuz? Yediklerimize, içtiklerimize, spor hayatımıza, yaşam alışkanlarımıza dikkat ediyor muyuz? Dr. Cüneyt Tuğrul, meme sağlığını yaşam boyu korumak isteyen kadınlara yapmaları ve yapmamaları gerekenleri anlatırken, çok dillendirilmesine rağmen pek de uygulanmayan sihirli formülü yineliyor. Tuğrul'a göre meme kanserinden korunmak isteyen kadınlar her ay meme muayenelerini yapmalı. Çünkü hiçbir tıbbi cihaz, bir kadının parmakları kadar hassas olamayabiliyor. Tarama cihazının kaçırdığı bir kitleyi, vücudunu gerçekten tanıyan ve memesindeki her noktayı parmaklarıyla ezberleyen bir kadın fark edebiliyor...
- Kendi kendine meme muayenesi ne zaman başlamalı?
Bir kadın, adet gördükten bir süre sonra bunu öğrenmeli hayatı boyunca sürdürmeli.
Kendisini muayene eden kişi kitle 1.5-2 cm iken yakalayabiliyor. Ancak muyanesini sıklıkla yapmazsa, kitle eline 4.5-5 cme ulaştığında gelebiyor. Hasta diyor ki 'Kitleyi dün fark ettim hemen geldim. Geç kalmadım değil mi'. Halbuki kendine 1 yıldır muayene yapmamış. Yapsaydı, kitleyi çok küçükken fark edebilirdi.
- Neden kendi kendine muayene bu kadar önemli?
Mahallenizdeki arabaları bilin. Yeni araba park ederse bize haber verin. Bir kere tetkik yaptırın. Doktorunuz, 'Şuralarda kitle var ama merak etme bir şey değil' derse siz takibinizi sürdürün. O kitlede değişim olup olmadığını en iyi siz anlarsınız. Eğer değişim olursa hemen hekiminize gidersiniz. Hiçbir şey değişmiyorsa iyi huyludur.
- Kontrollerin yapılması için en uygun dönemi de öğrenelim..
Adetin 5'inci, 6'ncı veya 7'nci günlerinde yapmakta fayda var. Çünkü adete doğru meme iyice yoğunlaşır, sertleşir. Farklı dönemde yaptığınızda bir yerleri sert zannedebilirsiniz. Bu, hormonların normal ritmi. Ama adetten 3- 4 gün sonra meme, olması gereken duruma dönecek. 6- 7 gün sonra baktığınızda memeyi gerçekte olması gereken şekilde görürsünüz. Tabii bu genelleme.. Bazı kadınların memeleri farklı günlerde daha yumuşak hissediyorsa muayenesini o günlerde yapmalı. Ama muayene hep aynı dönemde uygulanmalı.
Meme bütün hormonlardan etkilenebilir bir organ. Tanıyı koyduğunuz zamanki adımlar ve cerrahi standartlar o kadar önemli ki... Örneğin dünyanın en iyi ressamına saman kağıdı verdiğinizde ömrü 100 yıl olan bir resim yapabilir mi? Yapamaz. Çünkü saman kağıdı bir süre sonra dağılıp gidecektir. Benzer şekilde biz de önce hastayı en üst düzeyde yaşayabilir standartlarda değerlendirmek ve daha sonra ameliyatını planlamak zorundayız. Tabii ki çok hızlı hareket etmeliyiz. Ama 'Kitleyi hissettim, hadi gel seni ameliyat edeyim' sözünü meme cerrahisinde söyleyemeyiz. Safra kesesinde taş saptadığımız zaman, bir süre sonra o alan iltihap olacağı için o taşı alırız. Ancak meme kanseri öyle değil. O tümörü orada yıllarca bırakamazsın ama körlemesine cerrahi müdahalede de bulunamazsın. Eğer orada yaygınlığı varsa ve sen körlemesine müdahale ediyorsan o zaman da yayılmasına da sebep olabiliyorsun.
"HERKES KANSER"
-Kanserden nasıl korunacağız?
Aslında her insanın vücudu günde 750 bin kanser hücresini üretir. Herkes kanser bir kere bunu kabul edelim. Şu anda herkeste bu hücre var.
- Neden?
Yanımızdaki insan sigara içiyor, araba ile dolaşıyoruz, sinir sistemimiz bozuluyor, hormon dengesinde bir şey oluyor, anlamsız bir kimyasal madde ile uğraşıyorsunuz, bilgisayar başında oturuyorsunuz. Bilgisayarın başında 4 saat oturunca bir mamografi dozunda radyasyon alıyorsunuz... Bilgisayar ekranı da x-ray tüpü, benim mamografi cihazım da x-ray tüpü..
-Radyasyon her yerde yani...
Kimsenin radyasyondan uzak durmak gibi bir lüksü yok ki.. Florasanlar bile sürekli radyasyon yayıyor. Şunu söylemeye çalışıyorum. Bunlardan izole olamayız. Dünyadaki en büyük radyasyon bizim DNA'mızGüneşin ve ona benzer radyasyon kaynaklarının meydana getirdiği tahribatlarla değişime uğruyor. Dünyadaki bu kadar türün farklılaşma sebebi DNA'nın değişimiDNA, ortama cevabı veriyor. Hepsine cevap verme kapasitesi var. Radyasyon verdiğin zaman kendi moleküler yapısını radyasyona karşı koruyor. Karanlık ormanın dibinde, ışığın geçmediği ortamda farklı bir canlı türü varken, hemen güneş gören bir bölgede, kendini güneşe karşı koruyan bir canlı türü çıkıyor. Bazı insanların cildi esmer. O insan başka bir dünyada mı yaratıldı? Hayır. Peki farklı bir DNA'ya mı sahip? Hayır. Neden kuzeydeki bembeyaz? Çünkü adamın radyasyonu yok. Cilt kendini radyasyona karşı koymak için değişikliğe uğratıyor. Aslında değişikliğe de uğratmıyor. DNA'mızın o değişikliğe cevap verme yeteneği var. Gözünüze çok güneş geldiğinde gözünüzü kırpmanız gibi...
DNA SÜREKLİ KORUYOR!
-Güneş bizim için çok mu zararlı?
Bu tamamen güneşe nasıl maruz kaldığınıza bağlı. Bir şehirde 10 hastane ve 400 doktor var diyelim. Şehirde 20 bin insan yaşıyor. 20 bin kişinin her biri 3 ayda bir hasta oluyorsa oradaki doktorlar onları sürekli iyileştirdiği için çok büyük bir sorun yok. Ancak fırtınalı hava var ve herkes hasta oldu. Muayene bile olamazsınız. Doktor aynı doktor ama sayı olarak sana yetemiyor. Doktorun seni tedavi etme gücü kalmıyor. Vücut da böyle. Bir tamir mekanizması var. Ama tamir kapasitesi de var. 'Güneşten korunursam, kanserden korunur muyum' sorusunun yanıtı: Hayır. Çünkü o zaman da D vitamini üretemez ve tüm kanserlere açık olursunuz. Meme kanseri D vitaminine bağlı bir tümör. D vitamini, meme kanserinin gelişimini azaltıyor. Güneşten yararlanacaksınız ama 11.00-14.30 saatleri arasında değil. Özellikle de yazın. İzmir, güneş şehri olmasına ra��men, bu kentte İstanbul kadar kemik erimesi var. Çünkü İzmir'de güneş altında gezemiyorsunuz. Daha fazla güneşimiz var ama kaçıyoruz. Hep gölgelerde yürüyoruz. Güneşten yararlanmıyoruz. Hastalarıma diyorum ki,. 'Arkadaşlarınızın hepsini 17.30- 18.00'de balkonunuzda toplayın. O saatteki güneş ışınları D vitamini üretiyor. Yani güneşten yararlanmak için illa güneş altında 2 saat yanmanız gerekmiyor. DNA'nız azıcığıyla bile yaşayabiliyor.
- İnanılmaz bir dizayn değil mi?
Böyle bir dizayn yok. Yaratanın asıl gücü o DNA'yı yaratması. DNA'yı taklit edemezsiniz. O, acayip bir mekanizma. DNA'nın o kadar uzun zinciri var ki, günde 3 bin ile 30 bin arasında değişken ile karşılaşıyorsunuz. Çay içiyorsunuz. Şeker koymanız, karıştırdığınız metalin içindeki diğer karışık metaller, yıkanınca içine giren deterjan, çayın içindeki kağıdın teması, çay tarladayken üzerine asidin yağıp yağmaması... Bakın sadece çay içtik ve bu kadar değişkenle karşılaştık. Evdeyseniz bu değişken sayısı 3 bin, sokağa çıkıyorsanız minimum 30 bine çıkıyor. Ama işte öyle DNA altyapısı var ki sizi bütün bunlara karşı koruyor.
YARIN: Mucizeler nasıl oluyor?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.