Barack hocaya Ramazan sualleri
-Merhaba Barack hocam.. Ben Almanya'da yavru domuzların da satıldığı bir pet shop'ta çalışıyorum. Onca domuzun arasında oruç tutulur mu?
-Bir Fransız, Müslüman olsa ve Fransızca niyet etse o niyetle orucunu tutabilir mi?
-Facebook'ta bir kız arkadaşımın bikinili fotoğrafına like (beğenme ibaresi) koydum. Orucum sakata girmiş midir?
-Alzheimer olan babaannem illa ki orucunu tutuyor. Ancak geçen gün saç jölesini güllaç niyetine yerken yakaladım. Daha top atılmamıştı. Orucu bozulmuş mudur?
-Ramazan'da pide yerine pizza yersek orucun sevabı azalır mı?
-Oruçluyken oruç şakaları yapan bir arkadaşım var. O yapıyor, ben dayanamayıp gülüyorum. Günah mıdır?
-Popcorn ile oruç açılır mı?
-Ben oruçluyken, bakkalın ortanca oğlu, 'anlarsın ya...' anlamında göz kırptı. (Ben de anladım.) Orucum bozulmuş mudur?
-Hocam, ben hostesim. Denizaşırı uçuyoruz. Orucumu hangi saate göre tutmalıyım?
-Uzun yol tır şoförüyüm. Ramazan boyu hep yoldayım. Yani bizim hayatımız seferi... Eh, öyle olunca oruç da tutulmuyor, haliylen... Ne yapacağımı bizim caminin imamına sordum. Kaza edersin, dedi. Ödüm koptu! Hocam, oruç tutmamanın cezası kaza mı? Yapmayın allasen, çoluğumuz çocuğumuz var bizim! Şeytan kulağına kurşun...
-Barack hocam, ben Müslüman bir Amerikan askeriyim. Irak'ta niyetliyken bir sürü kişinin kanına girdim. Bir gün daha oruç mu tutmalıyım, altmışbir gün cezası mı var?
Mevlana, Jung
Amerikalılar elbette bir pazarlama ustası. Işık doğudan yükselir, bunlar da bunun farkında oldukları için hababam doğunun değerlerini devşirip bize yeni isimler altında pazarlıyorlar. Aynen bizden alınan kumaşla dokunup, Amerikan etiketi basılan jean pantolonlar misali.
Bir Konya seyahatimde, belediye yayınlarından çıkmış son derece ilginç bir kitaba rastladım: Dr. Faik Özdengül, 'Rumi ve Aşkın Terapi'. Özdengül kitabında, batının önerdiği yollar, koçlar dışında bize kendi değerlerimizi tavsiye ediyordu. Örneğin Hz. Mevlana'nın bazı beyitlerini alıp bunu terapi için kullanıyor, bize ruhsal yaşamımız için çözüm önerileri sunuyordu.
Geçtiğimiz günlerde, bizi yıllarca Amerika'da başarıyla tanıtan ödüllü belgesel film yapımcısı ve yönetmeni Fehmi Gerçeker ile tanıştım. Sessiz sedasız büyük başarılar kazanan ve adı bizde pek az duyulan bu güzel insanın yaptığı 'Hoşgörü: Mevlana'ya İthafen' isimli ödüllü filmi, 11 Eylül faciasından bir yıl sonra İkiz kulelerin yerindeki törende gösterilen film olmuş. Hazır bu olaydan sonra Madonna'yı da Mevlana ile tanıştıran Gerçeker'i yakalamışken kişisel gelişim ve Anadolu erenlerinin Amerika'daki tanıtımı konusunu sordum. Şöyle dedi: 'Jung okumuş mudur bilinmez ama ilk psikanaliz, Mesnevi'dedir.'
Çocuk geçirmez!
Çocuğum var mı? Yok. Bekara hanım boşamak kolay mı? Evet. Bu durumum benim tarafsızlığımı etkiler mi? Sanırım hayır! Son günlerde tartışılmaya başlanan çocuk alınmayan işletme konusunda ben de görüş bildirmezsem ölürüm! Bir kere, çocuklara bayılırım... Her gittiğim yerde oynayacak bir çocuk bulur ve ne yapar, eder, dikkatini çekip iletişime geçerim. Zira çocukların son derece eğlenceli ve bir o kadar da eğitici olduğunu düşünür, onları çoğu yetişkinden daha ilginç bulurum. Buna rağmen kendi çocuğum olmadığı takdirde yirmi dört saat bir çocuğun bana zimmetlenmesine katlanabileceğimi sanmıyorum. Bu da bir haktır, yani... Ailesinde bir çocuk olanlar, çocuğun Hun İmparatoru Attila kadar büyük bir istilacı olduğunu ve eğer ebeveynlerin eğitim düzeyi biraz yüksekse, evde herşeyin, hatta tüm yaşamın ona göre dizayn edildiğini bilirler. Tvde ne izleneceğine, hangi saatte yemek yeneceğine, neredeyse salonun dizaynına kadar çocuğunuz karar verir. Hal böyleyken, sadece özgürlük duygusu için çocuk yapmamaya karar vermiş (Saygı duymaktan başka seçeneğiniz var mı?) ya da güç bela öz çocuklarını annesine atıp romantizm yaşamaya gelmiş çiftlerin keyfini kaçırmaya ne hakkımız var? Adam kendi canının parçasını bile bir haftalığına ya da bir akşamlığına eve bırakmış, seninkinin gürültüsünü çekip bir de üstüne para mı versin?
Zaten belli bir görgüye sahip aile, nereye çocuk getirilip nereye getirilmeyeceğini bilir. (Ki, bazı yerler çocuklara da uygun olmayabilir.) Bilmeyenler içinse böyle kurallara ihtiyaç vardır. Her hizmetin butik (kişiye özel) olduğu bir çağda, işletmeci daha az kazanma riskini de göze alarak çocuklu çiftleri kabul etmiyorsa, siz de gereğini yapın lüften... Yok, o işletmeciye sinir olduysanız, ekstra para kazandırmaya çalışmanın ne anlamı var? Bana kalırsa bu uygulama faşizm değil, herkese uygun seçeneğin sunulduğu, herkesin istediğini seçmekte özgür olduğu demokrasidir. Ayrıca evinize gelen misafirin sizin kurallarınıza uymasını beklemek hakkınız değil midir? Bunu da bir düşünmekte fayda var.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.