Sadece çocukların düş dünyasını zenginleştirmekle kalmadı kukla... Tiyatro sanatının bu kadim parçası; anlatıcısının görünmez eller olması, söyleyeninin anonim kalması dolayısıyla da muhalif mizahın etkin bir aracı oldu. Sözgelimi ülkemizde, bir Hacivat Karagöz örneğinde izleyicinin sadece çocuklar değil, bilakis yetişkinler olduğunu görürüz. Eski Karagöz oyunu metinlerindeki siyasi söylem ve argo anlatım tarzı, bu gösterinin çocuk işi olmadığının kanıtıdır.
Bugün de kukla, bilinç dışını görünür hale getirmesi, bilinç alanına çekmesi dolayısıyla bir psikiyatrik tedavi amacıyla bile kullanılabilir.
Böylesi önemli işlevleri olmasına rağmen popüler olmayan, hatta tam aksine, kaybolmaya yüz tutan kukla sanatına uzanan her destekleyici adımı alkışlamamız gerek bence. Hele ki bu adımlar o şehrin kültür -sanat ve turizm faaliyetlerine de büyük katkılar sağlıyorsa...
Perşembe gecesi, sevgili Selçuk Dinçer'in bu yıl altıncısını hayata geçirip İzmir'e armağan ettiği Uluslararası Kukla Günleri'nin açılış gecesindeydim. Bu duyguları bir kez daha yaşadım. Bu yıl 16 ülkeden festivale katılan 30 kukla tiyatrosu grubunun 36 oyunu, kentin 35 gösteri mekanında 132 kez sergilenecek ve 35.000'in üzerinde izleyici bekleniyor. Bu hacmiyle dünyanın en büyük kukla festivali olmaya aday bulunduğumuzu da gururla söyleyebiliriz.
Mart boyunca bu gösterilerden katılabildiğiniz kadarına katılın, bu keyfi ailece yakalayın. Siz çocukluğunuza dönün, çocuklarınız da zaman zaman sizin yüzünüzde beliren onlara yaşıt ifadeyi yakalasın!
Ne mutlu artık şehirde böyle bir güzellik var. Keşke bir tüketim toplumu olarak şenliklerimiz sadece alışverişle sınırlı kalmasa! Türkiye'de turizmi şahlandıracak herşey var ama etkinlik turizmimiz eksik. Eğer tüm değerlerimizin üstüne bir de uluslararası karnaval katabilirsek, bakın o zaman ziyaretçi sayılarımız ne oluyor...
Seni kimse benim kadar sevemez
İlişkilerde tarafların birbirine bir numaralı ayrılık tehdidi cümlesi (ve belki de en ikna edici olanı) şu; 'Unutma! Seni kimse benim kadar sevemez...' Hastalıklı ve biraz bağımlı her ilişkiyi yaşayan bu cümleyi en az bir kere duymuştur. Duymuş ve iliklerine dek ürpermiştir. 'Eyvah! Ya söylediği doğruysa?'
Ama bu blöfü yutan kurban (!) bencildir. Kendini koşulsuz sevecek, arkasını dayayıp yan gelip yatacak bir destek aramaktadır. Yani bir nevi anne baba sevgisi gibi garantili bir şey arzuladığı için bir türlü mevcut ilişkisinden sıyrılamaz. Bencil olduğundan şunu da düşünemez: 'Yahu, diyelim ki dediği doğru. Ama ben onu seviyor muyum? Sevsem ayrılmak ister miyim? ' Hangisi daha doğru? Sizi kimsenin onun kadar sevememesi mi, sizin kimseyi onun kadar şiddetli sevememeniz mi? Mutlu eden, aşık eden sevmektir. Seven kazançtadır. O yüzden kaybetmek istemez, tehditler savurur. Haa, pek çok evli arkadaşım, önemli olanın sevilmek olduğunu söylüyor. Neden? Sevilmek çok konforlu bir şey çünkü... Sevmek aktif, sevilmek pasif bir eylem türü... Tembel sevilmek ister, çalışkan sevmek!
Bir de 'seni kimse benim kadar sevemez' blöfünün diğer yanı var. Bu doğru. Kimi ondan az sever, kimi daha fazla. Ama kimse 'onun kadar' sevemez. Bunun bir önemi var mı? Hayır, asla!
Gerçekten ben birini tehdit etmek istesem, daha etkili, daha gerçekçi bir blöf yapardım ve şöyle derdim: 'Seni kimse benim gibi sevemez...'
Kimse benim gözlerimle bakamaz sana.
Kimse benim gibi tutkuyla kızamaz.
Kimse benim gibi savaşamaz seninle.
Kimse katlanamaz yaptıklarına.
Kimse layık olmaz sana.
Ben, başka severim. Ben, 'ben gibi, bir başka severim..
Her yiğidin bir yoğurt yeyişi, her kişinin bir güzel sevişi vardır.
Kansız değiliz biz!
Kızılay Ege Bölge Müdürü Gökay Gök'ü hususi hayatından da tanıyıp bilirim. O iri görüntüsünün aksine, karıncayı incitmeyen, hassas dengeleri hep gözetmeye çalışan, nazik ama işi söz konusu olduğu zaman, yani kan gerekli olduğunda babasını tanımayacak yapıda bir adamdır. Son derece çağdaş bir yaşamı olan bu çalışkan yönetici, iş kan bulmaya geldiğinde gerekirse elini taşın altına sokmakla yetinmez, kendi girer o taşın altına!
Gökay Gök bu günlerde medyada bas bas bağırdıysa bıçak kemiğe dayanmıştır, lakin akması gereken kan akmamaktadır. Yeni Asır'ın tüm değerli yazarlarının da ifade ettiği gibi, dini, dili, siyaseti olmayan o yaşamsal sıvı, bir gün hepimize lazım olacaktır. Kaldırımlarda yer işgal ediyor diye işlek yerlerden şehrin kenarlarına mahkum edilen kan toplama araçlarının olmaları gerektiği yere derhal dönmesi istenmiş ve nihayet bu sorun çözümlenmiştir.
Başta valimiz Sayın Cahit Kıraç ve Gökay Gök olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum. İyi ki varsınız! Aksi takdirde cümle aleme bağıracaktık, 'Kansızız biz, kansızız !' diye...
Kissenger
Teknoloji, durdurak bilmiyor. Şimdi de sanal öpüşme aleti çıkmış. Evet evet, yanlış okumadınız... Bir beyzbol topu büyüklüğünde ve sanal dudaklara sahip bu cihazı öpüyorsunuz. Öpme tarzınızı kaydediyor ve beraber olduğunuz kişi uzaktaysa (aynen telefonla haberleşmek gibi) o, kendi cihazına eğildiğinde cihaz, kaydedilmiş verilerle sizin öpücüğünüzü kopyalayarak (yalayarak değil, ko-yalayarak) sevdiğinize geri veriyor. Bu cihazın adı Kissenger'miş. İster misiniz, ileride bu da şimdinin sanal oyuncakları gibi bağımlılık yapsın!
- 'Abi hani bırakmıştın şu mereti, hala elinde ağzında geziyor?'
- 'Yok be güzelim, aslında bıraktım da.. Bizimki sadece dudak tiryakiliği! İnan yengeni bıraktım, şu namussuzdan kurtulamadım bi türlü !'
Mankene bak!
Ünlü Alman manken Heidi Klum, 13 yıllık Victoria's Secret kariyerinin geçen yıl sona ermesine rağmen 20 milyon dolarlık kazancıyla dikkat çekmiş. E, Allah 'yürü ya Klum!' demeye görsün...