2012: Kıyametçi geldi haanıım!
1950 yılında Çin başbakanına, 1789 Fransız devrimi hakkındaki düşüncesini soruyorlar, cevap çok şaşırtıcı ve bir o kadar da bilgece: 'Henüz bir yorum yapmak için çok erken buluyorum...' Erken merken ama gelin 2011'deki belli başlı olayları inceleyerek 2012'nin falına bakalım.
Kuzey Kore'yi 17 yıl süreyle demir yumrukla yöneten Kim Jong Il öldü.
Libya'daki iç savaş neticesinde Kaddafi, isyancı milislerce işkenceyle öldürüldü.
Usame Bin Ladin, Amerikan kuvvetlerince öldürüldü. (Yani öyle diyorlar, cesedini denize atmışlar nedense, biz göremedik.)
Görüldüğü gibi, kibirlenme beyim, senden büyük Allah var! Dünya kimseye kalmıyor. (Hoş, saydığım isimler mi zalim, yoksa bu kukla zalimlerin yaratıcısı batı devletleri mi, o da ayrı bir konudur...)
Sonra, küresel ekonomik krizin etkilerine bakalım;
Ekonomik kriz, Papaandreu ve Berlusconi gibi iki popüler lideri yedi. İkisi de istifa etti.
Tahrir meydanındaki isyan da Hüsnü Mübarek'in istifasıyla sonuçlandı.
Bakın, şimdiye kadar 3 liderin (devlet başkanı, diktatör ya da teröristbaşı) ölümüne, üçünün de istifasına tanık olduk.
Wiki Leaks skandalı ile dünya siyasetinin, uluslararası ilişkilerin kirli çamaşırları ortaya döküldü. Kırılan kol, yen içinde kalmadı.
Dünyada çeşitli felaketler yaşandı. Japonya'da yaşanan 9 büyüklüğündeki depremde Fukuşima nükleer santrali de hasar gördü. Bilinen ölü sayısı 15.000 !
Somali'de açlık, yazın 29.000 çocuğun yaşamına mal oldu.
Tunus'ta başlayan Arap baharının yankıları tüm dünyayı sardı. Arap dünyasındaki ayaklanma salgınına kıta Avrupası da eşlik etti. ABD'de, gelir adaletsizliğini protesto eden gençler Wallstreet'i işgal etti.
Dünyanın pek çok döneminde değiştirici, dönüştürücü değişiklikler olmuştur. Ancak 2011'in büyük fotoğrafını çektiğimizde, 'dokunulmaz'ların sonunu görüyoruz. Bir takım ayaklanmalar aracılığıyla seslerin yükseldiğine, tabuların devrildiğine şahit oluyoruz. Sadece Somali ve Japonya'da son birkaç ay içinde 44.000 kişi hayatını kaybetmiş hanıım, sen ne diyorsun? Kimin kıyametinden bahsediyorsun?
Kıyamet ya da kıyam ne demek, ayağa kalkmak demek...(Bir zamanlar Osmanlı: Kıyam dizisi de bir kalkışmadan, Patrona Halil isyanından alıyor konusunu) İnsanlığın ayağa kalkmaya başladığını görmüyor musun? Bir şeylerin değişeceğini hissetmiyor musun? Haa, illa dünyanın sona ermesi şeklinde, daha sansasyonel, daha Hollywood bir kıyamet bekliyorsanız Türkiye'nin kıyametini söyleyeyim mi? Hiçbir konuda ayağa kalkmayan, tepkileri ' zaman aşımı'(!)na uğrayan necip milletimi kıyam haline getirmek, ayaklandırmak istiyorsanız haftanın yedi günü üçer beşer hayatımızı ipotek altına alan, bizi uyuşturan dizilerin topunu birden kaldırın, Acun'un yarışmalarını da bitirin, bakın bakalım Türk baharı geliyor mu, gelmiyor mu? Alın size Türkiş kıyamet!
Büyüdüğümüz nasıl anlaşılır?
Yeğenim Can son bir yıl içinde çok değişti. Kendi doğrularını ifade ediş tarzına bayılıyorum. Ebeveynlerine boyun eğmiyor. Hayır hayır... Zannettiğiniz gibi asi bir çocuk değil o. Tam aksine saygılı, hassas, duygusal bir çocuk (pardon, adamcık). Buna rağmen o ince çizgiyi, dengeyi tutturabiliyor. Kendisine mantık dışı bir şeyi dikte ettiremediğiniz gibi, gerektiğinde on yaşına bakmadan o size ders veriyor.
Geçenlerde annesiyle alışverişe çıkmış. Bir oduncu gömlekle birlikte kırmızı bir sweat shirt seçmiş kendine. Babası, rapçiler gibi gömleğini sweat shirt'ünün üstüne giyen Can'a imaj danışmanlığı yapıyor ve şöyle diyordu; 'Böyle gömleğin kollarını sıvayalım ki içindeki sweat shirt görünsün.' Can, sıkılmışa benziyordu. Babasına, neden böyle olması gerektiğini sordu. Babası, 'Hiiç. Usul böyle.' Deyince Can, şu karşılığı verdi katlanan gömlek kollarını tekrar açarak: 'Usul böyle. Ama benim usulüm böyle değil...' Ardından şaşkın bakışlarımız arasında odasına gitti.
Can, sınırlarını koymayı öğrenmişti. Büyüdüğünden emin olmak için son bir deney yapmaya karar vererek onu takip ettim. Birlikte zaman zaman playstation oynadığımız için benim de bilgisayar oyunu sevdiğimi bilir. Ondan, oynamadığı oyunlarından birini istedim. (Geçen yıl da istemiş ama yanıt alamamıştım.) 'Tabii dayıcım', diyerek oyunu uzattı. Anladım. Yeğenim, paylaşmayı öğrenmişti. Gerçekten büyümüştü. Kırk yaşımı sürüyorum. Paylaşıyorum. Ancak hayır diyebilmeyi, sınır çizebilmeyi Can kadar zarafetle başarabildiğimi hala sanmıyorum. Siz düşünün şimdi bir de... Siz.. büyümüş müsünüz?
Bu festival balon değil
Turizmci Emre Barlah, kafasına koyduğunu yapan tiplerden ... İzmir'in turizmde ismini festivallerle duyurması gerektiğini düşünüyor ve kolları sıvıyor. İzmir'e bir balon festivali armağan etmek istiyor. Bir yıldır bu proje üzerinde çalışan Barlah, destekten çok köstek aldığından şikayetçi! İzmir'de yeni bir şey yapmaya çalışanların başına en sık gelen şey de bu değil mi zaten? İşte bu da İzmir'in muhafazakarlığı, bu şehrin istemezük'çülüğü... Amaan, şimdi kim uğraşacak! Aslında Barlah'ı bizden ayıran şey, benzersiz bir fikre sahip oluşu değil, sıcak hava balon festivali projesine adanmışlığı! Gökte dünyanın dörtbir yanından gelen rengarenk balonları bir düşünsenize! Hangi yaştaki insan böylesine muhteşem bir görüntüye kayıtsız kalabilir ki? Biz, Emre Barlah'ın projesinin de bu şekilde sonuçlanacağını umarak sabırsızlıkla Nisan'ı bekliyoruz. Takipteyiz Emre Bey...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.