Bir kadınla bir erkeğin tartışmasına bir spor müsabakası gözüyle bakarsak, erkeğin hep yenilmeye mahkum olduğunu kolayca görebiliriz. Erkek kurallı bir boks maçındaymış gibi dövüşürken, kadın için bu sokak kavgasına benzer. Erkek belli kurallar dahilinde belli raundlarla ve sadece bir tek arenada karşılaşır rakibiyle.
Oysa kadın için kural yoktur. Karşılaşmanın belli bir süresi ve zemini yoktur. Ring yoktur. Ringde başlayan kavga zaman zaman dışarıya da taşar. Genellikle kavga edilen diğer mekanlar kadına ait, erkeğin kendisini rahat hissetmediği alanlardır. Kimi zaman kumsal, kimi zaman kayalıktır. Yani kadın, düzenli ordu olan erkeğe karşı gerilla taktikleri uygulayarak güç ve orantıdaki dezavantajını kolaylıkla avantaja çevirebilen bir varlıktır.
Bütün bunlar klasik tabirle kadının 'şeytanlığı' dolayısıyla mı olur, yoksa yapısı gereği mi, bilmiyorum. Ben kötü niyetli düşünmeme taraftarıyım. Bana kalırsa bu, kadınla erkeğin beyninin ve düşünme sisteminin farklarından kaynaklanır.
Erkek zihni analitik çalışır. Beyni iki kavram ya da olay arasında kestirme, düz çizgiler, yollar oluşturur. Onun için bir tartışma konusu varsa, sonuna kadar o konu konuşulmalıdır. (Hoş, erkek için en iyi tartışma hiç girilmeyen tartışma, en iyisi de bazı konuları hiç konuşmamaktır ya, ben erkeğin zorla tartışma zeminine çekildiği anları kastediyorum.) Yani eğer tartışma konusu, 'Sen beni artık sevmiyorsun!' cümlesi ise, adamın aklı sadece bu cümleye ilişkin savunma yöntemleri bulmak üzerine çalışır. Başka bir konuya kayıldığı andan itibaren beyni çalışmayı durdurur.
Kadın beyni, bir ağaç gibi dallı budaklıdır. Her dalın ucunda yüzlerce filiz bulunur. Kadın, aynı anda birden çok ihtimalin permütasyonunu alma uzmanıdır. Sıkıştığı ve tezi erkek tarafından çürütüldüğü anda hemen bir başka konuya girerek şaşırtma ve ayaklarını bastığı sağlam zemini erkeğin altından alıverme konusunda ihtisas sahibidir. Birazcık akıllı ve deneyimli bir adam eğer sorusuna yanıt verip bu tuzaktan da kurtulabilse de, hemen hiçbir erkek üçüncü kez değiştirilen bir tartışma konusunun ardından suratındaki aptal ifadeyi gizleyemez.
Kadınların bu dolaylı gerilla taktiklerinden biri de şudur: Belki bir saat belli bir konu üzerinde bir aşağı bir yukarı gidilip gelinir. Diyelim ki elimizde anasının gözü bir erkek modeli var ve her seferinde kadının saldırılarını püskürtebiliyor. O bile son hamlede genellikle pes eder. Bu son aşamada kadın, 'Sen zaten..' diye başlayan bir cümle kurar ki tüm bu üfürükten tartışmanın asıl nedeni, gizli ajandasını bu cümle oluşturur. (Örnek: 'Sen zaten annemin annler gününü de kutlamamışsın.' ) Kendisini pek akıllı zanneden zavallı şapşal, bu cümle karşısında çöker.
O yüzden siz siz olun, tartışmalarda her zaman bir kapanış saldırısı olan SEN ZATEN atağına hazırlıklı olun. Sonra bana dua edersiniz...
Annemizin poposuyla övünmesinin zamanı gelmedi mi?
Yapılan araştırmalarda kadınların özellikle kalça ve alt karın bölgesinde oluşan aşırı yağlanmaların kadının kendisine değil, doğacak yavrusuna hizmet ettiği görülmüş. Araştırmalar, folik asit yönünden zengin olan bu bölgeden yapılan aktarımların bebeğin beynine yaradığı ve annesinin kalçaları hamilelikte iyice dolgunlaşan kadınların çocuklarının daha zeki olduğu yönünde kanıtlar sunuyormuş. Her ne kadar bizim kadar kalçalı bir millet için bu araştırma züğürt tesellisi gibi görünse de, yıllardır kalçalarından yakınan ve 'Sana hamileyken çok kilo aldım. Baak, bunlar hep senin eserin!' diyerek fazlalıklarını işaret eden annelerimize güzel bir övünme fırsatı vermiyor mu bu haber?
Yok deve!
Cumartesi günleri TRT Turizm ve Belgesel Kanalı'nda canlı olarak yayınlanan; ve Didem Tolunay'la birlikte sunduğum; yapımcılığını Erhan Taşdemir, yönetmenliğini de Metin Aydın'ın üstlendiği 'Haydi Meydana' isimli turizm- gezi programının bir yayınını Aydın Yenipazar'dan gerçekleştirdik.
Ege insanının sevimliliği ve hazırcevaplığı zaman zaman sunucuları bile avlar durumda... Kahvede soba başında ısınırken yaşı ilerlemiş bir amca gelip 'Selamınaleyküm!' diye oraya ilişti. Sobayı işaret ederek, 'Bozdağ zobası bu...' dedi. Hani öyle adres verince, ben de sazan gibi atladım, 'Ne özelliği var amca, Bozdağ sobası'nın ?' diye. Beriki son derece cool bir şekilde ' E, yanıyo yaa!' demez mi? Kendimi dışarı atıp kahkahaları orada patlattım.
Citta Slow üyesi Yenipazar'da bizi son derece iyi bir şekilde ağırlayan belediye başkanı Yüsran Erden, yerel lezetlerden balkabağı kavurması, ekmek dolması ve üzerine turunç sıkılarak (yanlış okumadınız) yenen meşhur 'gıymalı' Yenipazar pidesi de ikram etmeyi unutmadı. Bu arada, tahinli pideyi gözünüzden uzak tutun. Diyet bozduran çok tehlikeli bir lezzet! Onu yedikten sonra siz arabayı bırakıp İzmir'e koşarak dönebilirsiniz.
Yayında, Yenipazar'ın meşhur deve güreşi şenliklerinden bahsederken az daha Acar isimli devenin altında kalıyordum. Vay ben meğer deve tükürüğünü hiç yakından görmemişim... Biraz tıraş köpüğü, biraz krem şanti kıvamında. Yanımdaki başcazgır Halil beyden deve tükürüğünün alkolizm tedavisinde (içkiyi bıraktırıyormuş) çok etkili olduğunu duyunca dumur oldum. Meğer bunu şifa niyetine içenler de varmış. Yüzümü buruşturarak 'Ben alkolik olsam ben de bırakabilirdim' dedim. 'Ya deve salyası ya alkol derlerse...'
Bu deve güreşlerinde bahis oynanmazmış. Dolayısıyla bir kazanç kapısından çok yöre insanının lüks hobisiymiş. Şampiyon bir devenin fiyatının 300 bine kadar çıktığını duyan kanal koordinatörümüz Hüdai Yılmazkan, 'O halde deven varsa Mercedes yıldızına gerek yok!' diye isabetli bir espri patlattı. Haklı, Merse'Deve varken, kim bakar Mersedes'e?