Kaporta 42, ruh 18
Hilton Fame City'de buluştuk. Benimle aynı gün çekimde olan Hürriyet'in en sevdiğim kalemlerinden Bahar Akıncı ile birlikte geçtik genç yetenekli fotoğrafçı Armağan Aygener'in objektifinin karşısına... Sevgili Renin Yükseler de bir menejer gibi beni yönlendiriyor. Eh, ben kendimi biliyorum aslında. Beş lira ver konuştur, on lira ver, susturamazsın misali... Her zaman olduğu gibi kamerayı görür görmez içimden yaratık çıktı. Ben ne olduğunu bile anlamadan ilginç pozlar verip işi bitirdi. Eğlendik mi? Bilekte renkli bandana, göğsü açık şal desen gömlek, John Lennon gözlüklerle bol bol bastık kahkahayı... Çıkan sonuçları merak ediyorsanız, bir Diva dergisi satın almanızda yarar var. Ne dersiniz? Sizin ruhunuz da onsekiz mi?
Haberlerin gülücüğü soldu
Hani, şimdilerde gençlerin mesajlarının ardında smiley (gülücük ) var ya, o da haberlerin ardındaki gülücüktü. En çok dili sürçen haberci, siyasilerden sonra ülkede en çok taklidi yapılan insandı. (Benim de üniversitede taklidini yaparak ödül kazandığım ilk insandı.) 'Sokaktaki adam' tabirinin yaratıcısıydı.
Türkiye'nin yurtdışına açılan penceresiydi. Türkiye'de bugün (Ali Kırca, Can Dündar, Cüneyt Özdemir gibi) iyi gazeteci olarak tanımladığımız kim varsa ustası, bir belgesel, bir röportaj okuluydu. Böyle bakmak ve algılamak mümkün.
Tabii her devrin adamı, bölücü yanlısı, talihsiz bazı ifadelerin sözcüsü olarak algılayanlar da var. (Kaldı ki, bugün Kürt sorunu ve doğu adına yapılan girişimlere bakılırsa, o günün konjonktürüne göre tırnak içinde hain mi, yoksa ileri görüşlü ve liberal mi, sorgulanabilir.) Bu da mümkün.
Sanal medya, ülkede bir devrim gerçekleştirdi. Erol Köse gibi unutulmaya yüz tutmuş kişileri diriltirken, canlıları öldürüyor. (Misal, Münir Özkul kaç kez öldü, hesap edin..) Birand, için de böyle oldu. Sabah saatlerinde sosyal medyada ve haber bültenlerinde önce öldürdüler. Sonra diriltip beyin ölümünü gerçekleştirdiler. Ardından yoğun bakıma soktular ve akşam saatlerinde ölüm resmen beyan edildi. Birand'ın yetiştirdiği haberciler bu kadar mı yanıldı, yoksa Diyarbakır'daki cenazeler dolayısıyla (gündem değişmesin diye) geç mi bildirildi, diye komplo teorileri de geliyor insanın aklına.. Yoksa haberciliğimiz adına daha büyük soru işaretleri içindeyiz.
Herşey bir yana, sosyal medyadan lanet edenler, rahmet okunmasını istemeyenler, yayın akışını değiştiren kanalını kınayanlar mı ararsınız! Bu kadar mı nefret uyandırmıştı bir kesimde?
Mehmet Ali Birand, bay Smiley, gitti.
Benim çocukluğumu ve delikanlılığımı da alıp götürdü. Ben yanarım yanarım da, ona yanarım. En azından kaybolan gençliğinizin hatırına bir Fatiha okuyun. Birand'ın gerçek değerine ya da önemine tarih karar verecektir, bir de yaradan... Gerisi laf!
Kaan saçını süpürge etti
Kaan Urgancıoğlu. Genç, yakışıklı. Aile kontenjanından. Onu ben anlatmayayım. Resimlerine dikkatlice bir bakın ve sizce bu adam, bir kadına şiddet uygulayabilecek bir adam mı, siz karar verin.
Bir haftadır her gazete olayı farklı anlatıyor.
Kaan, Derin Mermerci'yi saçından tutup sürüklemiş, Rıza Kocaoğlu da buna bir yumruk sallamış.. Kanlar içindeki (!) Kaan, olay yerinden yalnız ayrılmış, özetle! İşin ilginç yanı, aynı gazetenin başlığı ve haberinin içeriğinin farklı olduğuna da rastladım.
Herşeyden önemlisi, Kaan böyle kaba saba (!) bir hareketle basının ilgi odağı oldu. Hatta Habertürk, bu vesileyle hem Kaan'ın hem de Derin'in özgeçmişini yazmış, resmen... Çocuk bunca iş yaptı, bu kadar ilgi odağı olmamıştı. Bu ayıp medyaya da bize de yeter!
Bu olay Kaan'ın imajını mı bozdu, ailenin arzu etmeyeceği şekilde gündeme mi taşıdı? Açıkçası, hayatta kalmanın Survivor'da birinci olmaktan zor olduğu dizi sektöründe bu sorunun bir önemi yok. Bütün bunlardan sonra, kim kimin saçını çekmiş sizce? Kaan mı Derin'i yerlerde sürükledi, yoksa magazin basını mı Kaan'ı? Ben çözemedim doğrusu...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.