Hakan Urgancı

Maymun kıçını görmüş

Üç maymunun hikayesini yazacağım bugün size...
Birinci maymun, bayağı ünlü oldu. Bu maymun İranlı. Roketle uzaya gönderildi. Ülkesini uzayda temsil etti. Havalar o biçim! Muzun bini bir para...Amerikalılar da fena tırstı bu işten. 'Bugün bunu yapan İran, yarın nükleer füze de yapar mı yapar!' diyor. (Tokat yeyip gurur yapan mahalle çocuklarının taktiği 'Acımadı kii, acımadı kiii' diye bağırmaktır ya, şimdi de ABD, 'Hani kanıt, hani maymun? Görmedik kiii !' diyor, o da ayrı bir mevzuudur') İran maymunu göndermiş, göndermemiş bilemem. Önemli olan, böyle bir ihtimalin varlığının bile Sam amcayı panikletebilmesidir. Maymun gözünü açmıştır.
İkinci maymun bizden. Bizimki Kayseri'de firar etmiş. Sokakları çılgına çevirmiş. Yolda gördüğü iki genç kızın da saçına başına dalan maymun, kızlarımızı bayağı ürkütmüş. Haber, 'Kızlar hastanelik oldu.' şeklinde... Hastanede genç kız, muhabirin 'Maymundan şikayetçi misin?' sorusuna sırıtarak 'hayır.' diye karşılık veriyor. Medya, maymunu bırakıp kızı medya maymununa çevirmiş.
Neyse, bizim mütecaviz maymunun ardına iki polis, veteriner eşliğinde düşüp uyuşturucu iğne atarak maymunumuzu yakalamışlar. Kızların annesi feryat ediyor. 'Sokakta köpek olsa neyse, maymun da neyin nesi? Çok ağrıma gitti.' diyor. Ağrına gitmiş...
Bu şiddetin on mislini kocalarından görüyor bu kadınlar... Medya maymun kadar ilgi göstermiyor. Mahkeme, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıyor çoğu kez... Kadınların da ağırına falan gitmiyor, gidemiyor. Çünkü dudak burun dağılmış, sesler kesilmiş oluyor. Sözgelimi, Denetimli Serbestlik Yasası'ndaki son değişiklik le, 'yaralama, hakaret ve tehdit' suçlarından hüküm giyip bir buçuk yılın altında cezası kalan dayakçı kocalara af çıkıyor.
Bence bu dayakçı kocalara ayı desen bal yemez, maymun desen şirin değil. Hayvan desen hayvana cevap hakkı doğar. Bu adamları da polis değil veteriner kovalasın. Uyuşturucu okla ve üzerlerine ağ atılarak yakalansınlar toplum içinde... Bak o zaman azıp azıp her seferinde daha fazlasını yapmaya yeltenebiliyor mu?
Üçüncü maymun mu? Eh, af buyurun, o da biziz... Bırakın roket yapacak ilime sahip olmayı, daha kadına şiddete bile sessiz kalıyoruz. Üç maymunu oynuyoruz. Bizde rahatlık, adamsendecilik diz boyu! Sen bizim maymuna ayna ver, kıçına baksın. Maymun kıçını görür, yaram var bile demez bizde... O derece yani!
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ben askerdeyken bir kaç kez Yunanistan'la harbe girdik, sekiz on kez de Zeki Müren öldü ki, o zamanlar sağ idi sanat güneşimiz... Askerdeki dış dünyadan soyutlanmış eri kafalamak herkesin en büyük zevkiydi ki sosyal medya da herkesi askere alıverdi. Sevdiklerimizi zırt pırt öldürüveriyorlar. Misal, rahmetli Birand, sufi gibi, 'Ölmeden önce öldü'. O hakka yürümeden saatler önce öldü haberleri çıktı.
Bu işten en çok çekenlerden biri de, Özkul ailesidir. Kızı, sosyal medyada on kez öldürülen babasının haberlerini yalanlamaktan baygınlık geçirdi resmen. Bu hafta, bir kez daha öldürdüler Mahmut hocayı... Artık haber öylesine kanıksandı ki, heyecan bile yaratmıyor. Yarın yağmur yağacak mıymış, kayıtsızlığında soruluyor.
İşin ilginç yanı, ' münirözkulöldümü.com diye bir internet sitesi bile var. Vallahi de billahi de var! Açtım baktım, sitede tek sayfa, üzerinde kocaman harflerle bir tek kelime var: HAYIR.
Şimdi önce bu şakayı yapanlara fena halde kızdım, sonra ironiden çok hoşlanan ve bu yüzden zaman zaman yazdıkları yanlış bile anlaşılan bir adam olarak, bu siteyi hazırlayanların, aslında bu asparagas haberi kendi tarzlarıyla ayıplamak ve tiye almayı amaçladıklarını düşündüm. Peki insan niye bu haberleri yapar? Hadi diyelim yaptı, niye Münir Özkul'a yapar? Aslında cevap basit. Hiçbir siyasi düşünce gütmeden herkesin ardından ağlayabileceği, kamplaşmayacağı, ardından küfretmeyeceği kaç değer var, Türkiye'de? İşte Münir Özkul, bu isimlerden biri!
Oscar Wilde'ın o meşhur şiirinde olduğu gibi: 'Herkes öldürebilir sevdiğini...'
Ocaklar söndüren Ocak
Ne Ocak'mış! Bu köşe, daha çok cenaze ilanları sayfasına döndü. Kimler gitti kimler, Erbain ayında! Mehmet Ali Birand, Toktamış Ateş, Ahmet Mete Işıkara, Metin Kaçan, şimdi de Ferdi Özbeğen......' Her gün birer birer birer, sofradan eksiliyor dostlar'... Bu Ocak, ocağımıza incir ağacı dikti!

Ah bu yağmur!

Mevsim itibarıyla bolca yağış alıyoruz. Yağmur, yazarların da kankasıdır bir nevi... Edebiyatın hammalıdır, yağmur... Ne kadar duygu fırtınası varsa yüreğinizde, hepsini gönlünüzden aşırıp teşbihlerle, benzetmelerle, kelime oyunlarına çevirip sayfalara yığıverir.
Bu yüzden şair takımı kadını ya da erkeği değil, aşkı sever daha çok. Aşka aşıktır, aşkı sanatı için bir kaldıraç olarak kullanır. İntihar süsü verir, öldürdüğü tüm aşıklara. Bir kişiye adanmış bir aşk, bazen şairin meslek intiharıdır çünkü. Şair, aşka ihanet etmemek için aşığını öldürür. Kurban eder daha çok... Bir nevi aşkın nefs-i müdafaası diye de bakabiliriz buna...
Hepsi şairin suçu mu? Yook. Bu yağmur, ahh bu yağmurun suçu hepsi!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.