Çok okuyan mı, çok gezen mi?
1. Çok okuyan aslında daha çok şey bilir. Ancak bildiği şeylerin önceden kendisi tarafından denenmemiş, uygulanmamış oluşu problem yaratır.
2. Deneyimle elde edilen bilgi daha sahici ve daha kalıcıdır. Yani çok gezen daha kanıtlanmış bir bilgiye sahiptir, diyebiliriz...
3. Çok okuyanın bildiği bilgi, daha evrensel bir bilgidir. Daha derindir.
4. Çok gezenin bilgisi daha sübjektif, daha gündelik ve yüzeyseldir.
Yani iki tür bilgiye de ihtiyaç var. Japon turist gibi gitmeden okuyacak, sonra gezerek pekiştireceksin. Yani çok gezerken çok okuyan, en çok bilir.
'Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir? ' diyenlere özellikle bir bakın! Bu sözleri konsantrasyonlarının düşüklüğüne uydurdukları bir kılıftan ibarettir. Çok gezdiklerine emin değilim ama bir şey kesin! Okumuyorlar, okuyamıyorlar. Sonra da utanmadan sizi dalgaya alıyorlar. 'Oğlum, alim mi olacan lan başıma?' diye...
Aslında ben ister istemez fazla okumayanı kendimden uzaklaştırıyorum. Fark ettim bunu. Zira onunla ortak paydada buluşamayacağımı bana kanıtlayan deneyimlerim oldu. Kitap okumayanla okuyan bir olmuyor. Neden mi?
Çok okuyanın kelime dağarcığında bir sürü sözcük oluyor. Bu kişi, kendini sözel olarak ifade etmede çok güçlü olmayan, asosyal biri bile olsa diğerinden daha donanımlı. Çünkü sözcükler aracılığıyla anlamlandırırız dünyayı. Bildiğimiz her yeni sözcük, yeni bir kavramdır. Her yeni kavram, bir yeni anlayış, bakış açısıdır. Hayatta nefes almakta olan sizden başka zihniyetler olduğunu fark etmenizi sağlar. Farkındalıktır ki, anlamaya giden ilk yoldur.
Farkında olmadan empati duyamazsın, hoşgörü gösteremezsin.
Kendi aklı ve sınırlı mantığı dışında hiçbir mantığa inanmayan bir zihin, kendi adasında esirdir. Ancak empati denen kayıkla ayak basılabilir başka adalara, hatta yeni kıtalara...
E insaf şimdi, ben okuyanla okumayanı nasıl bir tutayım?
Dinle! Hayat sana fısıldıyor
Kitabı yayınlanınca insan kucağına ilk evladı verilmiş gibi hissediyor. Bu duyguyu üç kez yaşamış biri olarak yeni yaşayacaklar adına da çok heyecanlanıyorum. Arkadaşlarım sayesinde o duyguyu bir kez daha yaşıyorum.
İlk televizyon partnerim, İzmirli, yüreği de yüzü kadar güzel arkadaşım Zahide Yetiş, ilk kitabı 'Dinle! Hayat sana fısıldıyor' ile dediklerimi bir bir tecrübe etti. Postiga yayınlarından çıkan kitap, daha ilk haftasında ikinci baskıya girdi. Özellikle doktor çevresi hayli geniş olan Zahide'nin uzmanlar ve halktan kişilerle yaptığı röportajlarla zenginleşen deneme kitabı, 'Babasının Kızı' Zahide'nin duygusal ama bir o kadar da mizahi diliyle kendini bir solukta okutturuyor. Aşk, evlilik, ilişkiler gibi kavramlar, onlarca farklı bakış açısıyla can buluyor.
'Evlilik, düşmanının koynuna girdiğin tek savaştır.'
'Hep aşıksındır ama bu gerçek değildir. Asıl gerçek; cüzdan, yastık ve anahtar birleştiği zaman ortaya çıkar.'
'Allah hiçbir zaman gücü ve güzelliği aynı anda aynı şeye vermemiştir. Bir tarafta güç varsa, öbür tarafta güzellik biraz fazladır. Bu bir denge...'
'Muayene ettiğim kadınların çoğunda hırsa bağlı diş sıkma var. Niye sıkıyorsun dişini? Kimi çiğniyorsun? Kocasını çiğniyor.'
Kitaptan sizin için seçtiğim dört küçük alıntı...
Gözüne yaş, ayağına taş değmesin, Zahide Yetiş!
Kitabın Ege yolculuğu bitiyor
Yüzlerce yazar, binlerce kitap! İzmirli kitap okumaz diyenlere inat, kitap fuarını hıncahınç doldurdunuz, teşekkür ederiz. Bugün fuarın son günü... Belki de siz geç kahvaltınızı, yaparken, saat 13.00 sularında iki saat süreyle ben fuarda 'Ben Kim Konuşmak Kim' ve 'Hayat Seni Cümle İçinde Kullandı' isimli kitaplarımı imzalamak üzere ikinci kez Elma Yayınları standında olacağım. Böreğin üstüne balı kaymağı fazla kaçırmadıysanız beklerim, iki laflarız.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.