Ruh ve beden: Doğu- Batı
Murathan Mungan'a göre doğu dairesel çizgilerin, yumuşaklığın, uyumun ve sürekliliğin coğrafyası iken batıda keskin çizgiler, karşı çıkış, ölümsüzlüğün peşinde koşma vardır. Aynı perspektiften bakıldığında, batı resim sanatında sürrealizm ve yeniden yaratma (bir anlamda tanrılaşma) bir üsluptan öte gerekliliktir. Eğer sanatçı orijinal bir şey yaratamıyorsa, sanatçı değildir. Bu yüzden sanatçının esere imza atması şarttır. Oysa doğuda minyatür, tek gelişebilmiş resim sanatıdır. Yaratılmış şeyin 'yukarıdan' bir tasviri yapılır ki, bu resimde perspektif yoktur. En iyi minyatür sanatçısı, ustasını en iyi şekilde kopyalamalı, özgün bir eser ortaya koymamalıdır. Özgünlük hem ayıp, hem günahtır. Ölümlülüğün doğasına saygı gereği, resime imza atılmaz. Bu doğu geleneği (ustayı aynen kopyalama) gözlüğüyle bilime, ticarete de baktığımızda, doğu ülkelerinin neden taklit ürünlerde bu derece başarılı olduğu anlaşılabilir ve önermenin doğruluğu bir kez daha teyit edilmiş olur.
Gerek İslam coğrafyasında, gerekse Budizm inanışında hatta Şaman geleneğinde inanılmaz benzerlikler bulunur. İyi bir Müslüman, tüm dinlerdeki benzerlikleri, Tevhid'in Birliği (ana mesajı veren kaynağın tekliği) ilkesiyle açıklar.
Sufizm'de ve Kabala'da tüm yaratılmışların birliği ve tekliği ilkesi geçerlidir. Herşey Bir'dir. Herşey O (Yaradan)'dur. Özellikle İslam'da inanılan Tevhid, birlik inanışının yaşayanların dünyaya bakışı üzerinde büyük etkisi vardır. Şaman'larda da evren birliktir ve her olay, her canlı birbirine görünmez ipliklerle bağlıdır. Tevhid fikrine inanan birinin gözünde anlam ifade eden şey, bütündür. Bütüne odaklanmış bir göz, nesneleri tek tek görme fikrinden vazgeçmeye başlar. 'Kendisine yapılmasını istemediği şeyi, başkasına yapmaz.' Bu olumlu görünen bakışın elbette olumlu ve olumsuz sonuçları da vardır.
Batı'daki Hıristiyanlık inanışında yaratıcı ruh bile üç ayrı temsili içeren Teslis inancıyla (Baba, Oğul, Kutsal Ruh) madde bulur. İnsan ile yaratıcı, İslamiyet'te olduğu gibi bütün değil, ayrı tasvir edilir ('Göklerdeki babamız'). Dolayısıyla batının Tanrısı, bizdeki gibi 'Şahdamarımızdan yakın' değil, bilakis epey uzaktadır. Tanrı ile aralarında aracı (ruhban sınıfı) bulunur. Bir birey olduğu başından beri öğretilen batı insanı Tanrı'sına ulaşabilmek için şahsi gayret göstermelidir. Göklerde olan bir Tanrıya bir batılı, ancak ve ancak Yükselerek ulaşabilir. (Bu bağlamda, uzaya ilk giden toplumun batı uygarlığı olması şaşırtıcı sayılmamalıdır.)
Batı'da ferd, on sekizinden itibaren evden sepetlenerek kendi ayakları üzerinde durması öğütlenir. İsyan, işin doğası gereğidir.
Doğu'da yaratılan, yaratandan ötürü sevilir. Toplum, yardımlaşmaya başlar.
Batılı, ancak kendi bireysel gelişimini sağladıktan sonra organize olarak toplumsal yardımları yerine ulaştırır. Bunun dışında statü farkları herşeydir.
Doğuda bireysellik gelişmediğinden, özgünlük devre dışı kalır. Bu toplumdan icad ya da keşif beklenemez. Olursa da 'İcad çıkarma başımıza!' diye motivasyonu oracıkta kırılır.
Batı insanı icad çıkarmazsa rahat edemez. Kendi varlığını her gün kendisine yeniden kanıtlamak zorundadır.
Doğunun bütüncül bakışı sadece sonuç odaklı olduğundan nedensellikler fazla sorgulanmazlar. Genel ilke, 'Çalışıyorsa kurcalama!' olur. Tevhid inanışını gerçekten anlayıp düzgün bir şekilde içine sindirmiş olanlarda bütünsellik çok geliştiğinden şeyler tek tek görülmezler. Böyle bir insan detaycı olmaz. Detaycı olmayan insanın mükemmeliyetçi olması düşünülemez. Sebep sonuç ilişkisinde uygarlığın gelişiminde fazla yol katedilemez. Ancak ilişkiler bazında gerçekten çok yol alınmıştır. Mükemmeliyetçi olmayan insan, hoşgörülü ve hümanist olur.
Birbirini geçmeye odaklı Batılı, birbirini geçerken dünyanın ilerlemesine, insanlığın gerilemesine sebep olur. Toleransın yarışma duygusu tarafından öldürüldüğü bu toplumda mükemmeliyetçilik had safhadadır. Çok fazla sorgulama yapıldığı için filozofları boldur. Ancak ruh hekimine ihtiyaçları ondan da boldur. Zira başarısızlık, sadece başkalarının vicdanında değil, kendi vicdanlarında da mahkum eder onları.
Zamanı algılama biçimi de Doğu'da, ölümlülük ve hoşgörü bağlamında değişime uğrar. Doğu insanı ölümlü olduğu için kalıcı bir eser bırakıp ölümsüzleşmeye uğraşmaz. O, bulunduğu zaman dilimlerinde gönül fethetmeye, adil olmaya gayret eder. Zaman bir sorun olmaktan çıktığında stres ve buna bağlı hastalıklar görülmez olur. Zamanı değer kabul etmeyen sanatçı, Ebru sanatı ile uğraşır. Ebru yapmak için aceleniz yoktur. Ebru, suyla yapılır. Tüm sıkıntılarınız suya karışıp gider. Yani ruhsal rahatsızlıklar için alternetif bir tedavidir. Aynı zamanda suyun içine karışıp bütünleşen ögeler bir harmoni, bir mozaik oluşturur. Tevhid, Ebru'da çok güzel görülür.
Batılı, zaman kurdudur. Rekabet bunu gerektirir. Batı'da karikatür üstündür. Yerleşik düzene isyan eden, keskin çizgilerle ve kusurlu çizimlerle zıtlıkları vurgulayan karikatür, hızla çizilir ve hemen tüketilir. Batıda mizah, babaya başkaldırmanın ve erki öldürmenin en kestirme ve en eğlenceli yoludur.
Doğulu'nun enstrümanlarından en önemlilerinden biri, neydir. Sazdan koparılıp alınan ve ayrılıklardan şikayet eden ney, en basit, en ölümlü ama insan sesine en benzeyen çalgılardan biridir. Ruhun temsili ve sesidir. Sözün özü, doğunun temsili ruhtur.
Batı, hızlı, dansa uygun, zaman zaman cinsellik ve şiddet içeren müzikler yapar. Batının temsili, bedendir.
Ruhu olmayan beden, ölüdür. Doğu olmadan Batı, ancak mezarlıklar için üretim yapabilir.
Bedeni olmayan ruh, bu dünyaya ait değildir. Batı olmadan Doğu, hayatta kalmak ve eser üretmek konusunda epey sıkıntı çeker.
Doğu ve Batı, bugün birbirine hiç olmadığı kadar yakın, bir o kadar da düşmandır. Ne zaman birbirleri olmadan bir anlamları olmadığını keşfedecekler, işte o gün gerçek medeniyetler buluşması gerçekleşecek. Bunun anlamaları için hala kurban gerekiyorsa bu verilecek. Hem de hepimizin görebileceği kadar yakın bir zaman diliminde.....
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.