Kuzeye çıktıkça su serinler. Misal, fokun yüzdüğü yerde (Foça) benim ne işim var? Güzel yerdir ama iş yüzmeye gelince sıcak su severim. (Damarlarımla kimseye ip atlatmam ulenn!) O yüzden Alaçatı ve Çiftlikköy plajlarından hafif tırsarım. Hava zaten bir miktar serin olmasa bu bağlamda Arda Çayırlı'nın Fun Beach'ine gidebilirdim. Belki bilirsiniz, Fun Beach'de pek gölge yoktur. Eğer binlikler patlatıp bir Gazebo kiralamadıysanız burası Burger King reklamı gibi: 'Ateş sizi çağırıyooo !' Kumsalda alevde ızgara, denizde derin dondurucu etkisi, tam şok terapisi! Önce pişirip sonra donduruyorlar. Vitaminin kaçıyor ama son kullanma tarihin uzuyor. Asla taze değilsin ama hep dirisin.
Soğuk su fobim böyle depreşince ben de hemen Paşalimanı bölgesine seğirttim. Vekamp alanında eski adı Fontana olan ve haylidir kapalı bulunan tesis, Quente ve Aquente olarak eski bir işletmeci olan Murat Çehreli tarafından özleyenlerinin hizmetine sunuldu.
Seaside deneyimini bölgeye taşıyan ortaokul döneminden sınıf arkadaşım Murat, Quente ile ailelere uygun, piyasa değil huzur ve gerçek deniz keyfi arayanlara hitap ediyor. Yani bangır müzik, bol kesişme, beach volley, adrenalin sporu filan arıyorsanız yanlış yerdesiniz. Öyle binlerce liralık şampanyalı localar filan yok. Herkes eşit bir şekilde, Maldivlere benzeyen ılık denizin keyfini sürüyor. Kaliteli ve TRT deyimiyle hafif (!) batı müziği terennüm edilirken kah çimde kah kumda samimi personelle muhatapsınız. ('Beni ne zaman yazıcan abi?' diye beni hafif yollu taciz eden genç garson arkadaşım Karşıyakalı Tolga'ya selam olsun) 30 TL.'lik giriş ücretine karşılık güleryüz haricinde ekstra bir şey sunulmuyor. Veli Usta dondurma, plajın keyfini zirveye taşıyor. Plaj keyfini burada hallettikten sonra sıra geldi işin akşam faslına...
Kıyamet sonrası bir zombi filmi gibi insanların üstünüze üstünüze geldiği Alaçatı'ya hem uzak kalmamak, hem de et ete muhabbete girmemek istiyorsanız Alaçatı'nın yeni alternatifi (daha sade, janjansız ama daha huzurlu ve sahici) Hacı Memiş Sokak'a yolunuz düşebilir. Biz de öyle yaptık.
Yatırımcılar burayı da bitirmek niyetinde. Kaşla göz arasında pek çok yeni işletme açılmış. Üstyapı, altyapının hızına erişememiş bazen. Misal, evin birinin zemin katında bir butik açılmış, üstü de eskilikten dışgebelik geçiriyor. Yani evin alt katı da üst katı da yıkılıyoo ( Biri eskilikten, diğeri dizayndan).
Sokakta ağırlıklı olarak antikacı ve dizaynır dükkanları var. Eski cam eşya satan 'Eskiden' arkadaşımın yeri. Ona özel torpil geçeyim. (Ne de olsa İndira Taşpınar da burayı yazmış. Benim Taşpınar'dan ne eksiğim var? Üstelik her taş yerinde ağır...)
Meydandaki Village Supply mağazası, belli ki sokağın en çok para dökülmüş dükkanı. Belki bu sadelik içinde fazla renkli ve kiç duruyor ama yine de dikkat çekiyor. Üstelik yemekleri kadar sattığı birbirinden ilginç ayakkabılarla da konuşuluyor.
Yine meydandaki Dutlu Meyhane'ye oturduk. Bakmayın adının meyhane olduğuna, tam bir köy kahvesi burası... Bir dut ağacının altında, hıncahınç dolu masalar. Birkaç çeşit meze dışında deniz ürünü ara sıcaklar ve et çeşitleri (Bonfile, köfte, sac tava gibi klasik ürünler) sunuyor. Mönü zayıf, yani. Sunduğu lezzetler idare eder, sunum pek vasat, ama eti yumuşak. Ortamda kahve ambiyansı olduğundan pek lüks beklemiyorsun ama en ufak bir müzik yok, sadece insan sesi duyuyorsun. Işıklandırma diye bir şey yok. Oysa ki birkaç lokal ışık, en azından o dev ağacın aydınlatılması hoş olurmuş. Bizim memlekette düzgün bir Arnavut kaldırımı olmadığı için o rahatsız kahve iskemlesinde belin tutulurken bir yandan da tek lastiği patlak araba gibi yanpiri duruyorsun. Bu da eksi! Bununla birlikte hizmet hızlı ve güleryüzlü. Fiyatlar da Alaçatı ölçeğinde makul sayılabilir. Bir daha gider miyim? Ardından iyi bir masör bulursam neden olmasın? Dutlu Meyhane'nin tek ilginç (ve de absürd) yanı, hemen karşısında gerçek bir köy kahvesi olması ve köy ihtiyar heyetinin birbirleriyle hiç konuşmadan çaylarını içerken gözlerini dikip laboratuvar ortamı izleyen bilim adamı ciddiyetinde, (Kırk yıllık kahvede restoran ortamı yaşamaya çalışan) biz primatları izliyor olması. Yani hangimiz daha komik, gerçekten bilemedim.
Yemek sonrası (Rezervasyon yapılamayan doluluktaki) yeni A Plus (Bu da insanları kategori etmede son deyim) müşteriyi ağırlayan Fogo'ya şöyle bir baktık. Bu tür mekanlarda cemiyet hayatının isimlerinden olmak, puronun kalınlığı ve topuğunun inceliği ile ölçülür. (Ey yeni nesil! Medeniyet, sivri topuklarınızın üzerinde yükselecektir!)
Restoran hizmeti sona erince bir Lounge ortamına dönen mekanda Korcan Karar, Saba Tümer gibi buralı ünlüler kısa bir an kalıp Öküz gibi popüler gece mekanlarına, belki de sıcak memleketlere göçtüler.
Gecemizin son durağı, uzun zamandır gitmediğim alternatif (aslında alternatifsiz, demeliyiz.) bir mekan oldu. Şifne'deki Aqua, sıcak su havuzu ile gece eğlencesini birleştiren bir mekan. Buradaki ilginç görüntüler başka bir yerde yok. Gençler ellerinde sigaraları ile (Saçmalamayın, tabii ki mayo giymişler) sıcak su havuzunda yardırarak dans ediyorlar. ( Allahım, sanki bir Amerikan klibinde yaşıyorum.) Bir yandan da İstanbullu iyi bir ailenin zengin ama yaşı geçkin bir evladı, skandala gebe göbeğiyle sendeleyerek üzerine düşeceği kurbanı seçmeye çalışıyor gibi... Yani öyle itici bir tipki evlat olsa eldivenle seversin, o derece... Tabii bir gecede bu kadar farklı kültür bombardımanı bünyeyi yoruyor, kumrucu faslını es geçerek yuvaya dönüyoruz.