• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
N’olur beş dakikacık daha mutlu olayım... HAKAN URGANCI

N'olur beş dakikacık daha mutlu olayım...

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 13 Temmuz 2013, 17:09
Sabah işe ya da okula geç kalmamak için alarmı beşer dakika arayla kurarız. Alarm ilk çaldığında kalkmak imkansız gibidir. Her beş dakikada bir, kör köstebek gibi el yordamıyla alarmı kapatmaya çalışırız. 'Anne...' diye mırıldanırız adeta işkence çeken bir ruhun sesiyle: 'Ne olur beş dakikacık daha...'
O beş dakikanın hazzı, on saatlik uykuda yoktur. O beş dakikanın hazzı ancak diyetteyken kaçamak olarak gövdeye indiriliveren bir kaşık tatlıyla, ya da garsonun siz son yudumu alamadan masadan kaldırdığı içecekle boy ölçüşebilir. O da belki...
Az, çoktur. Sayılı şeyler her zaman daha kıymetli olarak algılanır. Beş dakikalık ekstra uyku, kaşığın ucuyla tatlı, beyninizdeki bütün haz duyularını harekete geçiriverir.
Dondurma yiyen bir çocuğu hayal edin. Dünyada hazzı daha iyi anlatan pek az resim vardır. Genellikle uzun zamandır o dondurma için ağlamakta olduğundan çocuğun gözleri şişmiş, kırmızı ve çapaklıdır. Ağlarken burnundan akan sümük, -talihli bir şekilde- dondurmayla buluşamadan katılaşıp kalmıştır. Ağzının çevresi genellikle çikolatalı dondurma ile batmış bir halde, zevkten sabitleşmiş gözlerle külahı sömürmektedir çocuk. Dondurma bitince arsız bir kedi misali, parmakları dahil ulaşabildiği her yerini yalayacaktır. Anlık hazlar çok güçlüdür ve içimizdeki hayvanı bir usta binici gibi istediği yere doğru sürer.
Pek çok konuda büyümek zorunda kalıyoruz. Zaman denen dev değirmen, öğütüyor çünkü yaşamlarımızı... Yine de içimizde büyümek istemeyen altı yaşlarında bir çocuk var. Zamanla hayat, elimizden tüm dondurmaları, dilimizden tüm tatlıları, gözümüzden tüm uykuları çalarken biz hep içimizdeki o ağlayan, mızıldayan çocuğun yakarışlarını dinliyoruz: 'Beş dakika! Ne olur, beş dakikacık daha...'
Elli yıllık bir ömürde kesintisiz elli saat mutlu yaşayabildiysek, daha ne isteriz? Oysa o kadar bile olmuyor. Mutluluk dediğin bir kaç dakikayı aşmıyor. Çünkü o anı yaşayamıyoruz. Hep mutluluk denen evin penceresinden dışarıya bakıyoruz. Yarın'a bir göz atıyoruz. Yarın denen haydudun korkusuyla o anın tadına varamıyoruz. Mutluluklarımız hep yarım, belki de çeyrek! Su içerken bir yandan da kurdu, aslanı kollayan antilop kadar ürkek, o kadar tedbirli yaşayabiliyoruz hazzı. Avcı hayvanları bilmeden önce öyle miydi oysa? Daha hesapsızca mutlu ve huzurlu olabiliyorduk... Yaşam bizi bir sorumluluk denizi ile çevreledikçe mutluluklar kah kendi sıkıntılarımız, kah çevremizin dertleriyle kirleniyor.
Mutluluk bir radyo istasyonu olsa, bir türlü tek bir şarkıyı kesintisiz dinlemek nasip olmuyor. Ya anneniz babanız, ya eşiniz çocuklarınız, ya da patronunuz parazit yapıyor, kanala giriyor. Mutluluk yetişkine öyle uzak ki...
Bu yüzden başarısız evlilik yapıp ardından uyumsuz gönül ilişkilerine kendilerini kaptıranlara bir tekme de ben vurmuyorum. Artık mutluluk hakedilmiştir. Belli bir yaştan sonra mantık denen alarm susturulup bir beş dakika daha belki on dakika, kaygısızca uyunabilmeli. İnsan azıcık mutluluğa öyle acıkıyor ki...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.