• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Karşıtlık kültürü HAKAN URGANCI

Karşıtlık kültürü

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 15 Haziran 2013, 15:55
Memleketin temel sorunu, hiçbir parti ya da görüş değil, bizim karakterimizdir aslında...
Kimsenin doğru dürüst, geçerli, yaşamla sınanmış bir görüşü yok. İnsanlar neye inandığından emin değil ama neye karşı olduğunu gayet iyi biliyor. Takı tutar gibi, BBG'de yarışmacıya oy verir gibi destek veriliyor. Düşüncelerimizi sadece karşıtlıklar üzerinden ifade edebiliyoruz. Bir parti bizim için ya siyah oluyor, ya da beyaz. Partime oy verdim ama bu olayda yanlış yaptılar, diyebilecek babayiğit, bir elin parmakları kadar. Neden bunu diyemiyorlar, biliyor musunuz? Kendi kimliğini oluşturamamış ve varlığını sadece bir şeyin antitezi olarak kurabilmiş bir varlığın özeleştiri yapabilmesi olasılık dışıdır. O zaman kendi varlığını da sorgulamak zorunda kalacaktır. Desteklediği parti, takım ya da kişiye egosunu değil de kimliğini katmış biri, böyle bir tehlike içinde değildir. Zira onun destek verdiği bir isim değil, bir hayat görüşüdür. Eğer arkasında birleştiği isim artık o hayat görüşünü ifade etmeye yeterli gelmiyorsa, oradan dönmeyi ve kendine yeni bir aidiyet bulmayı da bilir.
İktidara koşulsuz destek veren arkadaşlara bakıyorum, söylemlerinde sadece muhalefete ya da askere, belki de 'öteki' olmaya duyulan (ve yıllarca birikmiş) nefret var. Öyle ki, eğer siz muhalefeti başarılı bulmadığınızı söylerseniz, iktidarın da yanlışlarını söyleyecek cesareti ancak bulabiliyorlar. Ya da tam tersi! İktidarın yanlışlarından bahsederseniz, onlar da ancak o vakit muhalefetle ilgili gerçek görüşlerini söyleyebiliyorlar.
Artık kişilere değil, fikirlere değer verelim. Bir hayat görüşümüz olsun. Karşı çıktıklarımıza küfretmek yerine yanında olduklarımızı cesaretlendirelim. Kendimizi karşıtlıklar üzerinden ifade etmeye çalışmayalım. Bir şeyin 'değil'i yerine kendisi olalım.
Bu son fırsatı kendimizi de bulmak için değerlendirelim. Örneğin, oylarımızı 'Aman bu parti nasılsa kazanamaz. Bari oyum boşa gitmesin' korkusuyla vermeyelim. Artık çocuk bir halk değil, reşit bir halk olduğumuzu da bir zahmet kabul ve ilan edelim.

İçimizdeki Koreliler

Sakin Şehir genel kurulu için Tunç Soyer ev sahipliğinde, Seferihisar'dayız. Dünyanın pek çok yerinden sakin şehirlerin belediye başkanlarını ağırlamanın gururunu yaşıyor Seferihisar. Biz de konuyla ilgili bir belgesel çekeceğiz ve yabancı belediye başkanlarıyla İngilizce röportajlar yapmak istiyoruz. İlk olarak Korelilerle konuştuk. Mihmandarları olan Koreli kızımız sempatik ama İngilizcesi pek yeterli değil. Kendisi de bunun farkında. İşin ilginç yanı, az önce telaffuz ettiği sözcüğü sen telaffuz ettiğinde anlayamayabiliyor.
Tüm ülkelerle röportaj yaptık, yanlış anlamalar ve müşkülpesentlikler sonucu bunların röportajı en sona kaldı.
Kıza soruyorum:
Where is your mayor? (Belediye başkanınız nerede?)
Cevap: Ooh, yeees, I am married (Evet evliyimm)
Tekrar soruyorum, daha yavaş ve vurgulu:
Where is y-o-ur m-ay-o-r ?
Cevap: Okey. (Yazıyor. Ne yazıyor? Mail adresini.)
Bu kez yazarak aynı soruyu soruyorum. Gözleri iri iri açarak anladığını belirtmek üzere başını sallıyor. O da alıyor kalemi, başlıyor salonun krokisini çizmeye... Belediye başkanının yerini define haritası çizer gibi tarif edecek garibim...
Sonunda güç bela başkanı bulduk. Maiyetiyle geldi. Üç basit sorumuz olduğunu ve kendi dilinde konuşabileceğini, daha sonra konuşmasını tercüme ettirip montajlayacağımızı söyledik. (Böylece 'ben İngilizce konuşamam' kaygısını da atsın diye bunu yapıyoruz.) Hepi topu 3 dakikalık röportaj bu!
Ekipçe büyük bir ciddiyetle toplandılar. Soruları doğru anlamak için defalarca sordular. Kan şekerimiz düşmüş. Tüm işimiz bitmiş. Seti toplayacağız, iki gündür bunların keyfini bekliyoruz. Yani elimi Güney Kore'ye bulamayayım diye kendimi zor zaptettim. (Ekip arasında, Kuzey Koreliler bunlara bu yüzden tav oluyordur gibi ayrımcı ve kötü espriler bile yaptık o kafayla...)
Yaklaşık bir saattlik bir istişare yaptılar. Bir ciddiyet bir ciddiyet! Zannedersin ki savaş çıkacak, hükümet düşecek! Bunlar bir kriz anında nasıl hareket ederler acaba diye düşünmeden edemedim. Hatta zaman zaman Türk milletinin pratik zekasına yine hayranlık duydum.
Röportajı gerçekleştirdikten sonra tüm bu yavaşlıklarına, paniklerine, olayı kendi haline bırakma beceriksizliklerine, inisiyatifsizliklerine bakarak dudak bükerken, Hyundai ve Samsung gibi dünya devi şirketlerin de bu ciddi ve çalışkan kafanın ürünü olduğunu anladım. Biz Türkler, belki pratik zekamızla bir adada Koreli'den daha uzun süre hayatta kalabiliriz. Ancak konu insanlığa bir şey bırakmak olunca büyük resmi görüyor ve Korelilerden bu düşüncelerim için özür diliyorum. İş dünyasında da memleket idaresinde de aramızda Koreli kafasına da şiddetle ihtiyacımız olduğunu anlıyorum.

Yas duruşu


Türk erkeği, hemcinsleriyle birlikte iken ne yaşta olursa olsun azıp kudurabilen ve altı yaşa bağlayabilen bir yapıdadır.
Cenaze törenlerinde bile sırıtıp kahkaha attığı görülebilen bu cinsin en ciddi olduğu yer, -sanılanın aksine- umumi tuvaletlerdir. Burada pisuvar başındaki bir adam, size ne kadar ciddi olunabileceği konusunda bir fikir verebilir. İstisnalar haricinde her erkek, burada apolet takmış gibidir. Anında yalnızlaşılır. Belki en yakın arkadaşlarla bile ses, temas kesilir. Baş eğik, gözler saygıyla bel hizasına indirilir. Önünden pisuvarı ve elinden uçkurunu alsanız yas duruşunda olduğunu bile zannedebilirsiniz.
Mesleki hayatında da aynı ciddiyeti gösterebilen adamlar adam olur işte! Türk umumi helaları hepimiz örnek olmalıdır. İşimizde bu vakur tavrı gösterip tuvalette çocuklaşabiliriz. Merak etmeyin, bişeycikler olmaz!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.