• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Gezi muharebesi dersleri HAKAN URGANCI

Gezi muharebesi dersleri

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 08 Haziran 2013, 15:56
Yıllarca Türkiye'de çalışmış ve milleti analiz etme fırsatı bulmuş ünlü bir Amerikalı gazeteci, yazdığı kitapta, Türklerin askere olan düşkünlüğünü -özetle- şöyle izah ediyor: 'Ortalama bir subayla ortalama bir politikacının eğitim oranları kıyaslandığında, subayın çok daha iyi eğitimli olduğu hemen göze çarpar. Üstelik elinde güç de vardır. Hele bir de askerin ülkenin kurucu unsuru olduğu düşünüldüğünde, Türk milletinin askeriyeye olan inancı anlaşılabilir bir şeydir. Bununla birlikte askeri bir nevi 'babası' olarak gören millet, darbelere alışmış ve bunun sadece olası sistemin bir yan etkisi olduğunu düşünmüştür. Askeriyenin bu millete olumsuz etkisi, Türk milletinin hep çocuk kalmasıdır. Bu sebeple gerçek bir demokrasi kültürü gelişememiştir. Oyunun sorumluluğunu almayan millet, sandıkta, 'Bir terslik olursa nasılsa asker babam gelir, döver' mantığı ile hareket etmiştir.'
Gazetecinin söyledikleri çok da tutarsız şeyler değil. Bugün ülkede iyisi ve kötüsüyle, pek çok şey öncekinden farklı. Her şeyden önemlisi, bu gün 'dokunulmazlara' dokunan hükümet, askeri 'Baba' konumundan alaşağı etmiş, pek çok gelişmiş ülkede olduğu gibi bu konuma siyasetçiyi oturtmuştur. Tabii eskiden uslu çocuk konumunda olan vatandaş, yavaş yavaş eski babasının artık müdahaleci olmadığını görmüş, aniden büyümek zorunda kalmıştır. Her ergen çocuk gibi, dinamik, zeki ancak kafası karışık bir haldedir. Fena halde de öfkelidir. Artık değil askerin, kimsenin vesayetini kabul etmemektedir. Mahalledeki 'muhalefet' ağabeylerinin de sandığı kadar bilgili ve becerikli olmadığını, artık tek güvenmesi gerekenin kendi aklı ve deneyimi olduğunu farketmiştir. Sınırlarını belirlemeye başlamıştır. Kendisine yatış kalkış saatlerinin söylenmesine, ebeveynlerinin doğru bildiği şekilde yaşamaya isyan etmektedir.
İktidarın şu anda şaşkınlığı bundandır. Çocuğunun büyüdüğünü fark edemeyen bir ebeveyn gibi, birden odaya dalmış ve kapı sertçe yüzüne kapanmıştır. 'Burası artık benim odam, kapıyı çalmadan girme!'
Gezi parkı olayı ve yurttaki yansımalarından alınacak önemli dersler var, elbette. Bir kere, tüm siyasi partilerden bağımsız bir hareket oluşu sebebiyle, bunun sadece bugünkü iktidara söylenmiş bir söz olmaktan öte, ülkenin geleceği ile ilgili karar merciinde bulunabilecek pek çok kişi ya da oluşuma verilmiş bir mesaj niteliği var. Hani, bir zaman kapsülü ile geleceğe mesaj gönderirsin, ya, o cinsten.

Gezi fotoğrafları
Öfke, bir çeşit tümördür. İfade edilememiş duyguların kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıdır.
Dünyanın pek çok yerinde en ufak bir olayda halk alevlenir, galeyana gelir. Benzine zam mı yaptın, millet ayaklanır. Dolayısıyla o toplumların polisi de alışkındır buna. Alınan önlemlerin dozu, iyi kötü önceden bellidir. Ellerinin ayarı bellidir. Bizde halk hareketleri çok alışık olduğumuz şeyler değildir. 1980'den bu yana (Şaka değil, otuz küsur yıldır) apolitize olmuş, uslu bir gençlik vardır karşımızda. Bu yüzden eyleme çıkanların da eyleme müdahale edenlerin de bir miktar acemi olduklarını söyleyebiliriz. Haydi polis, (kitlenin büyüklüğü bu ölçüde olmasa da) bir nebze alışıktır ama halkımızın tam anlamıyla eylem acemisi olduğunu söyleyebiliriz. Ne de olsa zaman zaman ufak ufak sallanarak yüzey gerilimini boşaltamayan bir coğrafyada öyle büyük depremler olur ki sen de altında kalırsın, ben de...
Arap baharı gibi, dünyanın yakın zamanda yaşadığı pek çok halk kalkışmasına ait onlarca fotoğraf vardır toplumsal hafızamızda. Çoğu birbirine benzer. Saçı sakalı kanla birbirine yapışmış haykıran yüzler, koşan zırhlı polisler, yerlerde sürüklenen eylemciler, barikatlar, panzerler. Bu fotoğraflar -dedik ya- pek çok ülkede üç aşağı beş yukarı aynıdır. Peki, aklımda Gezi kalkışmasından bize özgü kareler kalacak mı?
Elbette.
Gündoğdu'da sabahın erken saatlerinde önceki gün talan edilenleri toplayan gençler. İşte bu, dünyadan bize örnek olarak kalacak ne muhteşem bir karedir... Türk milletinin sağduyusunu gösteren, imrenilecek bir kare.
Sonra...
Gazdan gözleri zarar görmüş bir sokak köpeğinin gözlerini silmeye, temizlemeye, yaralarını sarmaya çalışan gençlerin fotoğrafı. Körfez savaşında petrole bulanmış karabatağın (aslında propoganda maksatlı kullanılmıştır) fotoğrafı kadar, belki daha da çarpıcı, daha insancıl, daha akılda kalıcı bir semboldür.
İnsanlığın acımasız yüzünü de, esirgeyen yüzünü de o köpeğin gözlerinde gördüm ben. Yılın fotoğrafıdır, insanın fotoğrafıdır, Gezi'nin özetidir.

Gezi-yorum

Cumhur, halk anlamına gelse de ilk anlamı hayli değişiktir. Cumhur'un orijinal anlamı, kum yığınıdır. Gezi meydan muharebesi, gaz bulutu ile kum fırtınasının savaşıdır. Olayların tüm yurda yayılması sonucu gerilim dolu bir hafta yaşadık. Özelikle olayların yoğunlaştığı ilk günlerde bir de rahat davrananlar vardı. Bu sırada Çeşme'de, Bodrum'da loca kapatarak eğlenen arkadaşların huzur ve özgüvenini nasip eyle bize Ya Rabbi!
Yine olaylar sırasında kameralarını Taksim'e çevirmedikleri gibi yayın akışlarını bile değiştirme nezaketi göstermeyen medyaya en azından program isimlerinde küçük tadilat yapmalarını öneriyorum. Örnek...
Türkmax: Müdahale'de Her Şey Tadında
Kanal Türk: Eylemde Limit Yok
Kanal D: Kayıp Şehir İstanbul
atv: Selvi Boylum Al Maskelim
Fox: Toma'lar Güldür Güldür
Star: Eyvah Gezi-yorum
NTV: Vedat Milor'la Gazı Damağımda
Türk medyasına not: Tatlım, dün gece (memleket birbirine girmişken) çok güzel uyuyordun, uyandırmaya kıyamadım.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.