Samiha Ayverdi'nin Mektuplar-14 adlı kitabında en çok üzerinde durduğu konulardan biri de Türk dilinin zayıflaması, bozulması ve gittikçe ifade gücünün azalmasıdır. Bu konuda adeta yanar yakılır, şöyle der:
"Bir milletin müşterek bağlantısı dildir. Onun için de düşman Türk Dili'ne saldırmış bulunuyor. Ne yazık ki savaş, düşman lehine inkişaf etmiş, dış tertiplerin gafil avladıkları veya satın aldıkları iç düşmanların süngüsüyle Türkçe paramparça edilmiştir. Her giden kelime bir aziz şehittir. Bir imparatorluk kaybetmiş olmamıza rağmen bugün Türk Milleti'nin bir devleti vardır. Fakat dil yıkımı afetinin önüne geçilmeyip aynı kıyım devam ettiği takdirde Türklüğün geleceği için iyimser olmak düşünülemez.
Şu halde artık müdafaada kalmayıp karşı harekete geçmek ve ilk iş olarak mektep kitapları ile radyo ve televizyonun dilini tabii Türkçeye çevirmek lazımdır."
TÜRKLÜĞÜ KURTARMAK
"Dili kurtarmak, Türklüğü kurtarmaktır. Esasen Türkiye'nin maariften büyük derdi yoktur. Ama ne akıl almaz bir gaflettir ki ilk sağlam temellere oturtulması gereken bu ölüm-kalım davamız hemen hiçbir iktidar tarafından dört başı mamur bir selahiyet, milli ve ilmi esaslarla ele alınmamıştır." (s.173)
Bu konuda şu çarpıcı örneği verir: "
"Yüz seksen sene Hindistan'ı sömüren İngiltere'ye bugün farz-ı muhal, aynı fırsatın verileceği fakat karşılığında Shakespare'in ellerinden alınacağı söylense hiçbir İngiliz'in buna razı olacağı düşünülemez. Biz ise değil Fuzuli'leri, Baki'leri, Yahya Kemal'i hatta Atatürk'ümüzü anlayamaz hale getirildik. Bir memleket, toprak kaybedebilir. Fakat dilini kaybeden milletler için beka ve devam kalmamış demektir. İşte Moskof bizi bu uçuruma itmiş bulunuyor." (s. 86)
Ona göre çare şu olabilir: "Şu halde artık müdafaada kalmayıp karşı harekete geçmek ve ilk iş olarak mektep kitapları ile radyo ve televizyonun dilini tabii Türkçeye çevirmek lazımdır." (s.73)
NELER YAPILMALI?
Dil konusundaki tekliflerini biraz daha somutlaştırır:
"Okul kitaplarının, radyo ve televizyonun tabii Türkçeye dönmesini temin etmek.
Gençliğe, tarihini, dilini, dinini yakın ve uzak geçmişini en doğru en kasıtsız çizgilerle öğretmek,
Komünizme bağlı öğretmen kadrosunu maarif camiası içinden derhal temizlemek,
Devlet-millet ayrılığını ortadan kaldırmaya matuf basiretli bir eğitim sistemini kurup işler hale getirmek,
Maarif politikasını iktidarların oyuncağı olmaktan kurtarmak,
Atatürk çizgisinden ayrılıp ilmi bir müessese olma hüviyetini de kaybetmiş bulunan Türk Dil Kurumu'nun buyruklarına bir son vermek". (s. 110)
(Ara not: Ayverdi'nin bu teklifi Kenan Evren iktidarı döneminde gerçekleşti ve TDK lağvedilerek yeniden kuruldu.)
Ayverdi makul seviyedeki sadeleşmeyi tasvip eder. Onun itirazı başkadır, şöyle der: "Mesela Bahr-ı Siyah yerine Karadeniz, Bahr-ı Sefid yerine Akdeniz demek elbette daha doğrudur.
Fakat o güzelim Adalar Denizi yerine Ege Denizi demek ne kadar abestir. O zaman bu meseleyi içlerinde Agop Dilaçar gibi bir Ermeni'nin de bulunduğu sol yapılı ajanların eline bırakmak değil, bir ilim akademisinin mesuliyetine bırakmak lazımdı." (s. 202)
Ayverdi'den yaptığım alıntılar burada bitiyor. Bu metinler bundan 50-60 sen önce yazılmıştı. Onun değindiği maarif konularının çoğu bugün de bir problem olarak devam ediyor. Dil bahsinde ise daha acıklı bir durum var. Türkçemizin hayli fakirleşmesi yanında günümüzde korkunç bir İngilizce kelime istilası karşısındayız. Sebebi ise özenti ve dil bilincine sahip olmamaktır.