Orası rezerve arkadaşım
Ilıca'da lastik, egzos ve fren sesi gırla... Özellikle teenager kızlarımızın sahip olduğu son model spor otomobiller ve fiyatı otomobillerle yarışan çanta ve gözlükler dikkat çekiyor. Mayo ve bikini giymiş iki oğlan ve üç kız (yaşları taş çatlasa 17) saat 19.00 civarı sokakta otomobillere ve restoranda oturanlara sataşıyorlar. (Kızlar yapıyor bunu, yanlış anlaşılmasın.) Oğlanların yüzlerinde mahçup bir 'Pardon abi idare edin, kafaları iyi de ondan...' bakışı. Bonzai gençliği desem, değil. Otomobillerinin markasına bakılırsa kafayı daha pahalı bir ürünle bulmuşlar.
Marrakech yine ünlülerin ve ünlü avcısı tiplerin bir numaralı mekanı... Lüks bir yatta kuantum seansları sunan uzmanlar, yatlarına bu mekanın iskelesinde bekleyen zodiac bot ile ulaşıyorlar. Tanınmış medyatik kuantum uzmanımız, ilk başta siyah takım elbiseli 'Yardımcı olabilir miyim arkadaşım?' uzmanlarınca geri püskürtülüyor. Sonra telsiz vasıtasıyla (iskeleye kadarmış amirim) amacı anlaşılınca bota kadar eskort ediliyor.
Paparazzi yine en iyi müzikleri çalıyooo, akıyooo... Delikanlının biri yere çömelmiş, sinirli bir sesle (muhtemelen sevgilisine) 'Hayır sen niye bu kadar zıplıyosun annamıyom yani...' diyo.
Rox ve Otto gibi mekanlar, eğlenceye doymayan ve 'Ayy bugün sabahlayalım mı sevgülüm?' tarzında istekleri olan kızlar için sabah 02.00'da kapılarını açarak 07.00'a kadar 'gecikmiş' kudurma ihtiyaçlarınıza 'after' yanıtlar veriyor.
Alaçatı Port Club 29, harika dekoru ile Çeşme'de Mask Club'dan beri görülmemiş bir şıklığı sunuyor, velhasıl, 'kopmak' isteyenler için bu mekanlar fazla elit kaldığından ne yazık ki ikinci sezonu göremiyorlar.
Ah bu Hacı Memiş Sokak! Alaçatı'nın bu 'nisbeten az bilinen' ve görece kaliteli sokağı da bayram kalabalığından nasibini almış. Artık burada da yürümek, omuz çalımıyla mümkün oluyor. Popüler bar Alarga yine harika çalıyor. Normalde bir erkeğin yardım almadan tonunu telaffuz bile edemeyeceği renkte pantolonlar giyen, bunu saks mavi ya da çift renkli ayakkabılarla kombine eden, Allah'ın emri elinde puro olan elli plus yaşında dazlak amcalar var. Şeytanla veresiye gerdeğe girecek zekaya sahip, yuvarlak gözlüklü bu amcalar bembeyaz porselenleriyle yüksek perdeden kahkahalar atıyorlar.
İçeride bay- bayan karışık tek bir tuvalet var. Önümüzde duran kırık Türkçeli renkli gözlü çıtır kızı gözüne kestiren çıtır oğlan, hemen yanına ilişiyor. Ben ne oluyor diyemeden kızın telefon numarasını alıp bana göz kırpıyor delikanlı... 'Olur abi bu iş' diyor. 'Yapıcaz bu işi...' Biz 'sıra var hamfendi' demeye kalmadan orta yaşlı bir kadın bizi yararak lavabo önüne geçiyor. Ayakkabısına içki dökülmüş. Ayakkabıyı çıkarıp özenle boşaltıyor. Ardından peçeteyle tüm bacaklarını boydan boya siliyor.
Neyse ki tüm sığ kalabalığa rağmen Çeşme'nin, Ilıca'nın, Alaçatı'nın kalbimizde hiçbir elin değemeyeceği derinlikte ve güzellikte bir yeri var. O yere loca kuramazsın, stand atamazsın. Rezerve arrkadaşıım!
Burada konu Çeşme değil aslında... Burada Türkiye'de popüler olan her yerin başına gelen olaylar dizisi var. Tüketimde 'yetinemeyen', hep daha çoğa, daha kalabalığa, daha uzağa erişmek isteyen, 'Çok'un peşinde olan, ürettiğinden fazlasını yemek isteyen bir kitle var.
Bu bayram tanıştığım ve kredi derecelendirme kuruluşunda çalışan bir ekonomist, 'Böyle giderse ve büyüme sadece inşaat sektörüne yüklenirse Türkiye bedel öder' dedi. 'Döviz kuru zıplar. Japon, 60 metrekare evde yaşıyorsa, büyük bir evi olduğunu söyler. Üstelik bu adam 65 yaşına kadar deli gibi üretiyor. Biz ne yazık ki üretmeyen bir toplumuz. Teknoloji üretmiyoruz. Katma değerli ürünlerimiz yok. Sanatta da en üst ligde değiliz. Üretmeden keseden yiyoruz. Kazanmadığımızı eğlencede yiyoruz. Sonra bu bedeller ödenir' dedi. Birlikte oturduğumuz arkadaşlar hep bir ağızdan 'çok doğru' deyip başlarını salladılar. Sonra garsonu çağırıp mönü istediler. Blush yok muydu yahu bu plajda?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.