Bir sözcüğün anlamını özel bir alana daraltarak kullanırsanız, o bir jargona dönüşür. Yani bir terime, bir meslek alanına ait hale gelir. Bu hafta çokça tartışılan 'Müsait' sözcüğünün TDK sözlüğünde, hepimizin bildiği 'Uygun' anlamından özel bir alana çekilmesi de onu bir jargon haline getirmek oluyor. Eğer 'Müsait' sözcüğünü artık 'İlişkiye uygun kadın' anlamında kullanacaksak, başka pek çok sözcüğü de böyle kullanabilir, bu mantık çerçevesinde üretebiliriz. Bir kere bu işin mantığını tartışmayalım. TDK uygun (!) gördüyse, ihtiyaç vardır. Eleştirmek yerine herşeyi onlardan beklememek, aksine eli kalem tutanlar olarak bu sözcük üretme misyonuna katkıda bulunmak gerekir. İlk katkıları da ben yapayım, istedim. Buyrun!
Müsait: Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (Kadın) (TDK).
Mürüvvet: Flört etmemiş kızın gelinlik çağına gelip alelacele başgöz edilmesi.
Müsamaha: Müsait kadının, erkeğin yiyecek gibi bakmasını hoşgörmesi, eh o kadar da olur, demesi.
Müteahhit: Müsait kadınların zengin bulup yanaşmayı sevdiği meslek grubu.
Mülakat: Flörtöz kadının çapkın bir erkeğin işyerinde görüşmeye çağrılması.
Münasebet: Flört eden bir kadınla erkeğin işi iyice ilerletmesi.
Müdafaa: Flört etmeye hazır kadının tecavüze uğradığında hakkı bulunmayan, kendini savunma hakkı.
Müstakil: Müsait kadınların hizmet verdiği, içkili müstakil eğlence yeri, bkz. Gazino.
Müşteri: Müsait kadınlara ilgi duyan, bu uğurda gerekirse para harcamaktan çekinmeyecek kişi.
Müşteki: Hem uygun görünüp hem de flörte yanaşmayan, gösterip de hakkını
vermeyen (!) kadına karşı duyulan his, şikayetçi olma hali.
Müzmin bekar: Müsait kadınlar tarafından şımartıldığı için bir türlü evlilik kararı verememiş talihsiz, kurban erkek modeli (bkz. Allah kurtarsın).
Görgüsüzlüğün kökeni
Çaktırmadan sırada kaynak yapan, kuyrukta öne ilerlemeye çalışan insanları düşünün... Hayatın kendisine verdiği rolden memnun olmayan insanlar sırada öne çıkmaya çalışırlar. Böylece günü kurtarmış, ve bir anlamda hayatın öcünü diğer insanlardan almış olurlar. Ne yazık ki bizde çoktur böylesi. Bizi böyle yapan sistem utansın!
Görgüsüzlüğü yaratan, ihtiyaçların 'zamanında' doyurulmamış olmasıdır. Gerektiği anda tatmin edilemeyen ihtiyaçlar bir daha asla dolmayacak bir boşluk duygusu yaratırlar insanda... Bu hazımsızlık, çok çeşitli şekillerde gösterir kendisini. Özellikle barlarda kulüplerde en önde takılan, şişe açtıran, en pahalıyı, hep 'en'i isteyenler genellikle bu hastalıktan mustariptir. Hayattan, geçmişten, insanlardan intikam almaktadırlar. Aslen çok üzgünlerdir. Hayatın yıllarca kendilerine veremediği kimlik duygusunu şişeyle, locayla, giyimle, kuşamla, bahşişle kısa yoldan kapatabileceklerini, isim olabileceklerini sanırlar. Aslında olurlar da. İsim olurlar. Ancak arpa bitene kadar isimdirler. O ismi maddi göstergeleriyle alırlar. Locaları ve buz kovaları dolu, isimlerin içi boştur hep.