Türk Sineması'nın en sevilen karakter oyuncularından biriydi Ediz Hun... Yakışıklı, saygılı, kültürlü...
Aynı zamanda "Bakan" kimliği de var.
Çevre Bakanlığı yaptığı dönemde, ülkemiz insanının çevre konusundaki duyarsızlığını ön plana çıkardı, zehir zemberek uyarıları, "kibarca" yaptı, o dönemde yasayla belirlenmesini sağladığı birçok çevre koruma ilkesi, hala yürürlükte...
Çok çalıştı, örnek oldu ama "unutuldu".
Yeni nesil Ediz Hun'u pek az biliyor, hele bakanlık yaptığını bilen neredeyse yok. Sadece eski filmleri ekranda gösterime girince, anne ve babası vasıtasıyla bilgi sahibi oluyor.
Ne yapalım, insanoğlu nankör bu konuda, balık hafızalı...
***
Geçen akşam ekrana gelen "3 İnsan 3 Öykü" adlı belgesel programında, ilginç açıklamalar yaptı Ediz Hun...
Öfkeli ve kırgındı:
"Amerikalı aktörlere şöyle bir göz gezdirecek olursak, Al Pacino benim yaşımda, Robert De Niro, benim yaşımda, Clint Estwood benden 10 yaş büyük ama adamlar başrol oynuyor! Bizde ise, bizim yaşımıza gelmiş insanlara baba, kadınsa eğer anne rolünü oynatıyorlar. Yaşam, yalnızca gençlerin yaşamı değil! Orta yaşlı ve yaşlıların da hayatı var. Onların da aktarılması var. Hangimiz aktarıyoruz, hangi filmde bunu görebiliyorsunuz?"
Haklı; vefasız bir toplumuz, birçok değeri öldükten sonra anlıyoruz, bunun kime, ne yararı var?
***
Çok sevdiğim bir şarkı var, hayatın güzelliğini ama aynı zamanda acımasızlığını da anlatır. Orson Welles'in kendi sesinden... Şarkının adı, "I Know What It Is To Be Young"
Ve işte can alıcı sözleri:
"Ben genç olmanın ne olduğunu bilirim.
Fakat sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilemezsin.
Bir gün sen de aynı şeyleri söyleyeceksin.
Zaman geçip gidiyor ve bu hikaye anlatılıyor.
Birçok soru sordum.
Tanıştığım bilge adamlara.
Cevaplarını henüz kimse bulamamış.
Hiç kimse onlarınkileri de bulamadı.
Hatırlanacak güzel günler olacak.
Kahkaha ve gözyaşı dolu.
Yazdan sonra kış gelecek.
Böylece yıllar geçecek."
***
Hayat, bir süreç... Ama genç insana, yaşlılığı anlatmak zor... Hele bir dönem star olan oyuncuların, toplumun gelişimine ve sanata verdiği emeği anlatmak daha zor...
Önce bunu hissetmeleri gerek.
Oysa yaşlı insan, gençliği bilir; yaşamıştır, değerlendirmiştir. Hatalarını ve sevaplarını da...
O halde yapılması gereken bu yürekli insanlara, arzu ettikleri değeri verebilmek...
Yani saygı göstermek, toplumun, özellikle gençlerin kendilerine değer verdiklerini hissettirmek...
***
Bu konuda son sözü yine Ediz Hun söylesin:
"Yaşlı oyunculara karşı sevgi, muhabbet, şefkat gösterilmesi lazım. Yaşarken onlara değer vereceksin. Biz iki elin parmakları kadar kaldık, erkekler ve hanımlar, kızlar. 10-15 sene sonra yokuz biz!"
***
İşte yaşamın özü bu, acı gerçeği.
Oysa onlar, yaşarken "zirvede olmayı" hak ediyor.
Böyle başkan dostlar başına
Denizli'nin Tavas ilçesi, Kızılcabölük beldesinde çok güzel şeyler oluyor. Duyarlılık zirvede, anladığımca...
En çarpıcı örneği, Belediye Başkanı Abdülkadir Uslu'nun, sanat ve spor kurslarına verdiği önem...
Neredeyse kapı kapı dolaşıp, duyurular yaparak, yaz kurslarına davet etmiş çocukları Başkan Uslu...
Amacı sanat kalitesi yüksek gençleri, gün ışığına çıkarmak.
***
Bu çabayla 200 genci bir araya getirmiş; bağlama, gitar, karakalem ve yağlıboya resim kurslarının yanı sıra futbol ve voleybolda da...
Başlarında öğretmenleriyle, her şeyin üstesinden gelmiş çocuklar, şimdi kimi gitar çalıyor, kimi bağlama...
Kimi futbol oynuyor, kimi resim yapıyor.
Sanata ve spora böylesine inançlı yöneliş, sanırım en çok başkan Uslu'yu mutlu etmiştir.
***
Önceki gün gençleri ziyaret edip, "Kızılcabölük'ü karşılıksız seviyoruz" yazılı tişörtler dağıtan Başkan duygularını da şöyle aktarmış:
"Gençler için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Onların globolleşen dünyada yönetilen değil, yöneten kişiler olabilmesi için iyi yetişmeleri gerektiğine inanıyoruz. Arzumuz yeni Özay Gönlüm'lerin yetişmesi... Gençlerimizin sahip oldukları enerjileri doğru alanlarda kullanmasını sağlayabiliyorsak ne mutlu bize..."
***
Ağzına, diline, emeğine sağlık Başkan...
Hele şu sözünü çok sevdim: "Onların globolleşen dünyada yönetilen değil, yöneten kişiler olabilmesi için iyi yetişmeleri gerektiğine inanıyoruz."
Evet, her başkan sizin gibi düşünse, bugün dedikodu, magazin programları izleyip şarkıcı olmak için evden kaçan genç kızların haberlerini değil, onların sanatsal başarılarını gururla izlerdik.
İşte görülmesi gereken gerçek bu...
Artık zıvanadan çıktı...
Yaşamı boyunca bir babanın yaşadığı en büyük acı, evladının öldürülmesi, hem de vahşice...
Hiçbir yürek dayanmaz buna.
Süreyya Karabulut da böyle biri... Aylardır, kızı Münevver'in katilinin yakalanması için kanal kanal geziyor.
Önceleri toplumsal bir haykırıştı bu, her insan Süreyya Bey'in acısını yüreğinde hissetmiş, ona destek oluyor, dinliyordu.
***
Ama Seda Sayan'ın, yeni programı "Susma"ya çıkınca, acıma yerine yavaş yavaş, "Adam para peşinde" önyargısına dönüştü.
Hele bir de "Kan parası" lafları ortaya dökülünce, iş zıvanadan çıktı.
Süreyya Karabulut, hafta başından bu yana, "Susma"da gerçekten susturulamıyor.
İnsanlara hakaret, korkunç iddialar, asıp kesmeler, sert bir dille, bağıra çağıra, izleyiciye aktarılıyor.
Üstelik bunlar yapılırken, polisiun bilmesi gereken ipuçları da tartışma konusu yapılıp, karşı tarafa koz veriliyor.
İpuçları böyle "seviyesiz" bir ortamda kullanılmamalı.
Süreyya Bey artık itici olduğunun farkında mı?
SÖZÜN ÖZÜ
İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer.
Abdülkadir Geylani
Helal olsun sana İzmirli
Genç şarkıcılar arasında takdir ettiğim bir isimdir Aslı Güngör...
İki yıldır gündemde ama hiçbir yerde, hiçbir sevgiliyle, hiçbir atlatma haberde görmedik Aslı'yı...
Gençti, zirve için istekliydi ama olgundu.
Geçen akşam TRT'de yayınlanan Tuluhan Tekelioğlu'nun sunduğu programa katılan Güngör, benim gibi aşırılıktan yılan insanlara umut veren konuşmalar yaptı ve dedi ki:
"Çok medyatik olmak, başarılı olmak anlamına gelmiyor. Çok başarılı olup da ismini çok fazla duyuramayan insanlar var. Dilerim ben istediğim her şeyi başarabilirim. Çok farklı bir noktaya gelirim. Kimse gibi olmam. Benim isteğim bu."
Helal olsun sana İzmirli.