Eurovision kıymete bindi
Bir zamanlar şarkıcılar da "Eurovision Şarkı Yarışması"na öyle bakıyordu.
TRT, geçmişte sanatçı belirlemez, yarışma açar, seçici kurul da finallerde Türkiye'yi temsil edecek şarkıcıyı belirlerdi.
İlk zamanlar pek çok ünlü sanatçı, bu işe sevdalandı; ancak Türkiye yıllarca sonunculukta sürününce, işin rengi değişti. Meydan genç isimlere kaldı, ustalar bir köşede izlemeyi seçti.
Yani deyim yerindeyse "Dinlen dinlen kaç" vaziyeti...
***
Bu durum 10 yıl kadar sürdü, ne zamanki 1997 yılında genç bir şarkıcı Şebnem Paker, "Dinle" ile 3'üncü oldu, dikkatler yeniden yarışmaya çekildi. 2003'te Sertab Erener'in zirve başarısı gelince, Eurovision yeniden baştacı oldu.
Geçmişte, adının yanında "Eurovision" ibaresinden korkan birçok isim şimdi gazetelere haber yapıyor kendilerini...
"Eurovision'a ben talibim. TRT beni seçmeli" ya da "seçti" gibisinden...
Son aday Ziynet Sali'ydi örneğin.
Bu durum, öyle bir hal aldı ki, kurum önceki gün bir açıklama yapmak zorunda kaldı:
"Adayımızı henüz belirlemedik."
***
Evet, son yılların modası artık "Eurovision"...
Nasıl olmasın?
Albümler iş yapmıyor oysa TRT'de para tonla... Akıtıyor seçtiği adayına... Üstelik bedava reklam da cabası...
Bir de yarışma son yıllarda, popüler haline gelince, kıymete bindi Eurovision...
Şimdi yırtıyorlar kendilerini, beğendirmek için...
***
Oysa TRT, bu yıl, daha mütevazı bir adayın peşinde... Çünkü, Hadise ile geçen yıl sorun yaşamışlardı.
Yönetimden sızan bilgilere göre, ilk adı geçen isimler Şebnem Ferah, Grup Manga ve Deniz Ancak...
Şebnem Ferah ise kuvvetle muhtemel.
Şimdi sonuç merakla bekleniyor.
Acayip bir toplum!
Nasıl bir toplum olduk biz?
Ne zaman gazetelerde, televizyonda bir kadının öldürüldüğü, dayak yediği haber olsa...
Ne zaman, çocuk kaçırıldığı haberleri yayılsa...
Ne zaman mafya, suyunu güçsüzden yana içse...
Bize bir haller oluyor, gözümüzü hırs bürüyor.
***
Kadınlara saldırı artıyor, üstelik vahşi cinayetler prim yapıyor.
Çocuklar, küçük büyük demeden kaçırılıyor, dilendiriliyor, uyuşturucuya alıştırılıyor.
Çaresizlikte ise hukuka sarılmak yerine mafyadan medet umuyoruz.
Hak yiyerek güçlü olanı, tepemize çıkarıyoruz.
***
Oysa bu tür haberler caydırıcı olmalı, insanlara bir ders vermeli.
Biz de tam tersi; özeniyor, önemsiyoruz.
Belki televizyona haber oluruz umuduyla, her türlü yasadışı işe el atıyoruz.
Nasılsa kameralar gelecek, "şöhret" kapılarını açacak beklentisiyle...
Bu kadar ucuz, bu kadar sapıkça, bu kadar alçakça; insanlıktan çıkıyoruz.
Bedavacı olduk, bedavacı; ruhumuzu, bedenimizi şöhret uğruna satar olduk, iki paralık ettik.
***
Sözün özü, bu işin sonu toplumsal terapi, hem de çok geçmeden.
SÖZÜN ÖZÜ
Aşktan korkmak, yaşamdan korkmak demektir ve yaşamdan korkanlar şimdiden üç kez ölmüşlerdir.
Bertrand Russel
Irmak Abi
Zaman akıyor, günler geçiyor, değerler ise tek tek bizi terk ediyor. Irmak Abi de (Tülbentçi), bu isimlerden biriydi.
Yıllar önce tanıdım Irmak Abi'yi, çok sevdim. Çünkü ben o güne kadar; işini tutkuyla seven, böylesine mütevazı, dinamik, saygılı, çocuksu, güleç yüzlü, samimi bir insan daha tanımamıştım.
Çok özel biriydi.
Yeni Asır'da, her yüz değişiminde, her yenilikte katılırdı aramıza... Sayfa düzenini anlatır, resim kullanımı ve yazı formatlarının yeni şeklini, bizlere bitmeyen "sabrıyla" özetlerdi.
Onun çocuksu halini görmeliydiniz... Tanıdığımda 60 yaşını sürüyordu ama yüreği çok gençti, sanki 20'sindeydi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde denizde geçirdiği bir kalp krizi sonrası kaybettik onu...
Keşke onu bir daha görebilsem, yaşama sevincine dokunabilseydim, kısmet değilmiş...
Dualarım onunla, mekanı cennet olsun.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.