Televizyon dünyasında, reklam pastası daraldıkça, huzursuzluk ortaya çıkar. Bu çark yıllardır böyle dönüyor.
Dürüst çalışan, bir oyunbazın dümeniyle, yerinden olur. Sahtekarlık ayyuka çıkar, ağzı laf yapanlar, iş değil dedikodu üretir. Halkı kandıranlar prim yapar, şiddet ve terör reyting rekorları kırar, iyi niyetli olanlar, düzenbazların kurbanı olur.
Para için, şöhret için, dostların birbirini kırdığı, gerçek yüzlerin ortaya çıktığı, türlü oyunların döndüğü bir dönemdir bu...
***
Dikkat edin, son aylarda böyle bir süreç yaşanıyor ekranda... Kıran kırana bir rekabet üst düzeyde...
Ama mücadele hiç adil değil, her şey acımasız bir oyunun parçası.
Nice yetenekler, torpillilerin yanında eriyip gidiyor.
Habertürk'teki görevine son verilince pes etmeyen ve aynı başarıyı CNN Türk'te sürdüren, ekranın en başarılı sunucusu Saba Tümer, bir gazeteye, tam da bu dönemi yansıtan bir tanımlama yapmış:
"Herkes aptalı oynuyor."
***
Ve ardından şu sözleri sıralamış Tümer:
"Bu günlere gelene kadar çok zorluk çektim. Ayağımı kaydırmak isteyenler çok oldu, hala da var. Bana yapılan hiçbir şeyi unutmadım. Bu piyasa böyle bir piyasa, arkandan iş çevirirler ama karşılaşınca hiç bozuntuya vermezler."
***
Saba Tümer, kaliteli, cesur bir insan. Mantıklı ve samimi herşeyden önce...
İzleyici, önce bunun için sevdi Tümer'i... Dost canlısı, sevimli kişiliğiyle...
Bu nedenle Habertürk, onun ardından aynı saatte, yerine koyduğu isimlerle, arzuladığı verimi alamadı, karaya oturdu.
Gümbür gümbür geldiler, sonu fiyasko oldu.
Şimdilik Hülya Avşar direniyor. Ama onun da modası geçmiş sunumuyla durumu içler acısı, izlenme oranında ilk 100'e bile giremiyor.
Gitti, gidecek...
***
Sözün özü, televizyon dünyası, bu alçakgönüllü, kültürlü, üstlendiği görevin hakkını veren özel bir sunucuya, Saba Tümer'e desteğini esirgememeli...
Küstürmemeli.
O, kimlerle mücadele ettiğini çok iyi biliyor. İzleyicinin de desteğini hissederse, ekran "soysuzlardan" arınır.
SÖZÜN ÖZÜ
Bilgisiz bir kimse savaş davuluna benzer, sesi çok, içi boştur.
Sadi
Anlar...
Eğer yeniden hayata başlayabilseydim,
ikincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
İlkinde olmadığım kadar neşeli olurdum,
Çok az şeyi, ciddiyetle yapardım.
Temizlik, asla sorun bile olmazdı.
Daha fazla risk alırdım hayatta.
Daha fazla seyahat ederdim.
Daha çok güneşin doğuşunu izler,
Daha çok dağa tırmanır,
Daha çok nehirde yüzerdim.
Daha çok görmediğim yere giderdim.
Daha az bezelye ve daha çok dondurma yerdim.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardanım ben.
Elbette mutlu anlarım oldu ama,
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem.
Hayat budur zaten.
Anlar sadece anlar.
Siz de anı yaşayın.
Her yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan
Gitmeyen insanlardanım ben.
Eğer hayata yeniden başlayabilseydim,
Yanımda hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atar.
Ve sohbahar bitene kadar çıplak ayakla yürürdüm.
Bilinmeyen yolları keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim. Biliyorum, zamanım kalmadı.
Jorge Luis Borges
Her filmde Şafak Sezer!
Son yıllarda sinemada Türk filmlerinin zirve yapması, kuşkusuz pek çok yapımcının iştahını kabarttı.
O yüzden, art arda filmler patladı. Kimisi tuttu ama çoğu arada kaynadı gitti; değerini bulamadan...
Bu, bir plansızlığın bir eseri...
***
Peki yapımcının plansızı var da oyuncunun yok mu?
Olmaz mı... Örneğin Şafak Sezer, neredeyse her çevrilen filmde bir rolü var. Hele komedilerde, aranan bir yüz.
Dolayısıyla, en çok film çeviren de bu zat-ı muhterem.
"Şimdi para kazanmanın tam zamanı" diyerek, yumuluyor işlere... Hal böyle olunca da, birçok filmi devede kulak kalıyor, iş yapmıyor.
Nedeni, izleyiciyi bıktırması; oysa işin sırrı özletmesinde...
***
Başarılı komedyen, geçen akşam çıktığı bir televizyon programında, yeni filmi 'Kolpaçino'nun izlenmemesine çeşitli bahaneler ileri sürüyor. Yok Domuz Gribi yok şu, yok bu!...
Bahane, hepsi bahane...
Nedeni hastalık olsaydı, "Nefes" izlenme rekorları kırar mıydı?
Demek ki, yanlış zamanlama ve bıktırma var işin ucunda...
***
Şimdi dönem, "yurtseverliğin" bilendiği bir süreç... Değil "Kolpaçino", ağzınla kuş tutsan ne yazar!
Tabii "Aşk Geliyorum Demez" gibi eski Yeşilçam filmlerinden ilham alan komediler belki iş yapar ama o da tatminkar olmaz.
İşin özü; havayı iyi koklayan oyuncu, her zaman iş yapar bu memlekette ama her teklife atlarsa, kendini tüketir.
Kısa sürede kar etse de.