Geleceğe ışık tutan 'kutsal' bir gelenek
İşte o zaman ya bir "Ah" ya bir "Eyvallah"...
Biz toplum olarak, geçmişe bakmayı sevmeyiz, kabul edelim; bu yüzden çok sık hata yapar, yanlışlardan ders almayız.
Oysa politikada neler yaşanmıştır bu ülkede... Ne düş kırıklığı, ne sevinçler, ne mutluluklar, ne alçaklıklar...
Ne darbeler, ne siyasi manevralar, ne idamlar...
***
Ya magazin?
Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Ferdi Özbeğen... Fuar günleri, yaşanan neon savaşları, gazinoların zirve yarışı, atlı karınca rüyası...
2. Dünya Savaşı'ndan sonra, yaşanan onca zulümün üzerine, insanlığın hayata yeni bir sayfa açması...
Türk ekonomisinin dünü, bugünü... İstanbul'a İlk Boğaz Köprüsü'nün yapıldığı günlerde yaşanan kargaşa, inanç, mutluluk...
Ve daha neler neler...
Bu yıl 88. yılını kutlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti pek çok acı yaşadı, pek çok da gurur...
Keza Türk insanı da...
Bu yüzden birileri ya bir şey bu süreci bize hatırlatmalı... Bellek sorunu olan bir ülkenin sağlıklı gelişimi için bu, şart...
***
En büyük merakım, geçmişi araştırmak, o zaman düzleminde, yeni maceralara atılmaktır.
Bu benim bireysel tutkum.
Bu nedenle yıllardır gazetemin bir klasiği haline gelen "40 Yıl Önce, 60 Yıl Önce" köşesini her gün, okumadan rahat edemem.
Ekibimizin en genç üyesi Canan Düzdol'ın, keyifle, heyecanla, Türk insanının belki de en büyük hazinesi olan asırlık çınar Yeni Asır'ın arşivinden, o koca ciltlerden bulup çıkardığı haberler, dünden bugüne "değerler rehberidir" benim için...
Ülkemin ve dünyanın politik, sosyal, ekonomik haritasıdır o köşe ve en doğru bilgi.
***
Gazeteye ilk başladığım günlerde rahmetli gazeteci ağabeyim Hayrullah Gülal hazırlardı bu köşeyi bizlere...
Sabahın çok erken saatlerinde gazeteye gelir, arşive girer; yaşı gereği kendisinin de tanık olduğu olayların yer aldığı haberleri inceler, "en popüler olanını" da köşesine yansıtırdı.
Bu bir Yeni Asır geleneğiydi.
En çok ilgi gören köşeydi o... Çünkü Hayrullah ağabey, esprili anlatımıyla kendi yaşadıklarından da örnekler verir, haberi daha çekici hale getirirdi.
O yaşamını yitirince, bu ölümsüz tarihin başına, İzmir'in duayen gazetecilerinden Erhan Ünver geçti. Titiz bir adamdı, saatlerde ciltleri gözden geçirir, Hayrullah ağabey gibi o da, gerçekleri bulup çıkarırdı.
Yıllarca da o sürdürdü bu kutsal görevi...
****
Bir süredir de bizde, yani Sarmaşık Gazetesi'nde okuyorsunuz bu "önemli köşeyi"... Gerçi biraz küçüldü, gözden düşmüş gibi göründü ama yitip gitmesine hiç izin vermedik.
Asırlık bir çınarın, böyle bir hazineyi okuruna sunmaması, kabul edilemezdi.
Günümüzde hiçbir gazetede böyle bir köşe yok, çoğu "anlamsızca!" kaldırdı. Yani okuyucunun geçmişle bağı koparıldı. Bu yüzden belleği zayıf bir toplum haline geldik.
Ancak Yeni Asır, 115 yıldır, okuyucusuna tarihten de ışık vermeyi sürdürüyor. Hiç yılmadan...
Çünkü biliyor ki, geçmişinden ders almayan bir millet yücelemez, gerçeklerle yüzleşemez, toplumsal bilince kavuşamaz.
***
Şimdi sizlere iyi bir haberim var. "40 Yıl Önce, 60 Yıl Önce" bundan böyle daha geniş, daha içerikli, daha keyifli bir köşeyle siz okurlarıyla buluşacak.
Her sabah, gazetenizi elinize aldığınızda yaşayacağınız o kadar coşkulu bir yolculuk ki bu, bazen siz de attığımız başlıklara inanamayacak, kimi zaman gülecek kimi zaman da düşüneceksiniz.
Gerçeklerin aynasıdır bu özel köşe... Hepimizin de belleği. Hem de, bizi asla yanıltmayacak bir dünya kitaplığı...
Düşünün, böyle bir zenginlik kimde var?..
Çocuk yüreği harekete geçti!
Bir toplumu, bir bireyi, yaşamda başarıya götüren yollardan biri de, "çocuk yüreğini" yitirmemek...
Zira, hayal gücünü sonsuz kullanan, imkansızı tanımayan, kendine hep yeni yollar açan, asla pes etmeyen çocukluğun o saf, o temiz, o coşkulu ruh hali, insanı, yaşı yetmişe de gelse bırakmaz aslında...
Yürekte hep vardır o... İsterseniz, ortaya çıkmaya hazırdır.
Bu yüzden çocuklarına değer veren toplumlar, geleceğe hep sağlam temeller atmıştır.
Bugün yıkılmaz bir kale gibidir.
İşin özünde çocuğun, hayal gücünü harekete geçiren oyuncaklar da, toplumsal bir değerdir.
Her ne kadar değer bilmesek de, evde sağa sola, hatta çöpe atılsa da...
Bu gerçek değişmez.
***
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, İzmir'in oyuncak müzesini, Sunay Akın'ın danışmanlığında, bu olaya gönlünü ve adını veren bir sanatçının, Ümran Baradan'ın bağışladığı Varyant'taki tarihi mekanında kurdu. Ve muhteşem bir açılışta da, bunu toplum hizmetine sundu.
Bir ölçüde, yüreğindeki çocuğun sesine kulak verdi. Çoğumuzun duymakta, nankör davrandığımız o sese...
Çocuğa değer verdiğini hissettirdi öncelikle... Bu ne demektir biliyor musunuz?
Kaybettiğimiz geçmişi yeniden kazanmak... Geleceğe çocuk gözüyle, daha yürekli bakmak...
Bu nedenle, bu projeye emek veren herkesi, Başkan Tartan'ın nezdinde kutluyorum ve o müzenin oyuncuklarla, tarihi kişiliklerle dolmasını diliyorum.
***
Ancak bunun bir ilki de var, dahası bir dosta da mesajım... Yıllar önce bir sohbetimiz sırasında "Çocuk müzesi" hayalini ilk kez bana açan, hatta gazetemizde, 2002 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda bu çok kapsamlı projesini ayrıntılarıyla anlatan, bu konuda girişimlerde bulunan ancak "küstürülen" gazeteci dostum Vecdi Altay'a o mesaj:
"Hiç olmazsa, biri önemli bir adım attı be Vecdi, lider kimliğiyle bir Başkan gerçeği gördü, harekete geçti. Bu bile umut..."
Bunu, şunun için söylüyorum O'na... O zaman diyordu ki Vecdi, "İzmir'de hayata anlam katacak, geçmişten geleceğe miras bırakılacak bir girişime ihtiyaç var, bir çocuk yüreğine... Bu da bir müze olabilir. Bir çocuk ve oyuncak müzesi. Bunun gerçekleşmesi için elimden geleni yapacağım."
Yaptın be çocuk yürekli dostum, senin gibi düşünen birileri de bunu hissetti, öyle değil mi?
Nefret suçları ve ayrımcılıkla savaş
Ortada "zalim" bir oyun var, bizi birbirimize düşürmeyi hedefleyen...
Bu toprağın evladı olan, Türkü, Kürdü, Lazı, Roman'ı, Ermenisi Yahudisi... Herkesi, "düşman" edecekler, amaç bu.
Çok planlı ve programlı bir süreç yaşıyoruz.
İstiyorlar ki, bölünüp sekiz parça olalım. Başka ülkeleri hallettiler, bizi de aralarına katsınlar, uydu vaziyeti alalım!
Kışkırtıyorlar ki, bir an parlayıp birbirimizi dövüp, yaralayıp öldürelim.
Hiç şakası yok, ciddi ciddi üzerimize geliyorlar.
Tek çıkış yolu var, birlik ve birlik(te) olmak... Hem de bir an önce...
***
İşte bugün Tepekule Kongre ve Sergi Salonu'nda düzenlenecek panelin özü de bu yönde: "Nefret Suçları ve Ayrımcılıkla Mücadele Günü etkinliği."
Konusunda uzman birçok konuşmacı var bu özel günde...
Çıkış noktası da, üç yıl önce bugün kahpece öldürülen, Agos Gazetesi Genel Yayın Müdürü Hrant Dink'i anma...
Konuşmacılar, bu vesileyle kamuoyunu, Dink'i anmaya ve tüm ayrımcı politikalara karşı toplumsal mücadeleye davet edecekler.
Bugün saat 19.00'da başlayacak etkinliğe, zaman bulursanız katılın ve ayrımcılığa karşı çıkın.
Bizi birbirimize düşürmeyen çalışanların en büyük korkusu bu çünkü; birlikte olmamız ve onlara tek vücut karşı çıkmamız.
SÖZÜN ÖZÜ
Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olamazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz.
Konfüçyus
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.