Bir kutlamanın getirdiği üç mesaj
Hele bir de sürpriz olursa...
Müjdat Gezen'in 50. sanat yılı için yazdığım yazıdan sonra, bana bir mail yolladı Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan...
"Sevgili kardeşim. Müjdat Gezen'e bir kutlama da biz İzmir'de yapacağız. Ona bir sürpriz hazırladık. Seni de aramızda görmek isteriz" diyerek...
***
Böyle zarif bir davete katılmamak olmaz, işlerimizi ayarladık. Kutlamanın yapılacağı Fuar Evlendirme Dairesi'nde yerimizi aldık. Millet oradaydı, içerisi tıklım tıklım, herkesin elinde maske...
Sahnede ise, yaşları 10-15 arasında değişen ve "Roman" çocuklardan oluşan bir orkestra...
"Roman havası" çalışıyorlar. Hepsi de heyecanlı...
Son yıllarda sanata, özellikle müziğe yatırım yapan bir ilköğretim okulunun öğrencileri bu genç yürekler... O da Şehit Fazıl Bey İlköğretim Okulu...
Kimi kanun çalıyor, kimi darbuka... Bir gözleri öğretmenlerinde diğeri ise kapıdan çıkıp geliverecek o sürpriz konukta...
Yerlerinden bile kıpırdamıyorlar, sanki biri kapıverecek gibi...
Yeniden düzenlenen ve her köşesi, sıcacık, çağdaş bir çizgiyle donanan "Hele tavandan sarkan, beyaz güllerde süslenmiş buketlere bittim) Fuar Evlendirme Dairesi'de, herkes heyecanlı o "anı" bekliyor:
Müjdat Gezen'i şaşırtmayı...
***
Ve beklenen an geldi, ışıklar söndü, herkes maskeleri taktı; Müjdat Gezen içeri girer girmez, alkışlar, kahkahalar, müthiş bir vefa anı...
Gözlerinin dolduğunu gördüm ünlü sanatçının, kolay değil, bir avuç insan, sana gurur veren bir resim çiziyor karşında...
Ve Şehit Fazıl'ın öğrencileri girdi devreye, iki güzel şarkıyla... Salon alkıştan inliyor, çocukların yüzlerinde okuduğunuz sadece sevinç değil, o genç gurur var, ta yüreklerine inen...
Herkes için özel bir an...
Sonra kürsüye çıkıyor Başkan Tartan... Bu özel günün mimarı olarak, önce ünlü sanatçıya teşekkür ediyor, 50. sanat yılını kutluyor sonra da onu davet ediyor sahneye...
Müjdat Gezen, sahnenin duayeni... Çocukluk yaşlarında yutmuş tozunu... Bir çırpıda aramızda...
Her zamanki mütevazi tavrıyla, Konak Belediyesi'nin öncülüğünde İzmir'de kurduğu Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nden söz ediyor, sonra da İzmir'i sanat kenti yapacak projelerden...
Ardından onlarca anı, bir çırpıda...
Herkesle tek tek tokalaşıyor, hal hatır soruyor, gözlerinin içi gülüyor, hatta kendisine hediye edilen darbukayı alıp çocukların arasına da katılıyor. Onlara şarkılarında eşlik ediyor.
Çocuk yüreği vardı Gezen'in etkinlik boyunca hissettiğim...
Hele bir de adını alan sanat merkezinin öğrencileri, dans, tiyatro ve müzik alanında gösterilerini sergileyince, yerinde duramadı.
***
Aslında aradan 5 uzun gün geçti; bu özel etkinlik, birçok gazetede yer aldı ama benim için yaşadığım şehir için, o gece algıladığım çok önemli üç ana unsurdan söz etmeden geçemem doğrusu...
Üçü de kulaklara küpe olacak nitelikle...
***
İlki sanatçının İzmir'in geleceğiyle ilgili verdiği bir mesaj...
"Başkan Tartan'la çok özel şeyler yapacağız. Örneğin bir sinema festivali olabilir bu... Ya da bir tiyatro şenliği... İzmir'e hak ettiği 'Kültür-sanat kenti' kimliğini kazandırmak için elimden ne gelirse yapacağım. Çünkü İzmir, sözünün eri, delikanlı bir kent... Zirvede olmalı."
İkincisi, İzmir'de, bugün dizilere, sinemaya, tiyatroya yüzlerce genç oyuncu yetiştirmiş bir büyük ustanın, bir duayenin "haklı" bir isyanı...
O isim, Prof. Dr. Özdemir Nutku... Dünyanın tanıdığı ve takdir ettiği bir sanat adamı olan Prof. Nutku, "O, her zaman takdir ettiğim müthiş bir sanatçı" diyerek Müjdat Gezen'in 50. sanat yılını kutladıktan sonra bir serzenişte bulundu:
"Benim de sanatta 60. yılım ama bilen yok."
Başkan Tartan, işte o an fırladı sahneye; "Olur mu hocam, sizin için özel bir etkinlik hazırladık. O da size sürprizimizdi. Biz, hiç sizleri unutur muyuz" diyerek...
Prof. Nutku keyifle izledi o an Tartan'ı...
Ve üçüncü nokta... İzmir, bugüne değin verdiği kimlik savaşında, bir yere kadar geldi ama tıkandı, çünkü onu sürükleyecek ünlü bir isim yoktu.
Bu kez, var...
Müjdat Gezen yüreklendirilirse, bu işi seve seve üstlenir.
Ben o ışığı, o gece gördüm.
GÜNÜN SÖZÜ
Övgü iyi adamı daha iyi, kötü adamı daha kötü yapar.
Thomas Fuller
Dün, iki gerçek...
8 Mart özel bir tarih... Kendine özgü niteliği olan, yaşanan ana damgasını vurmuş bir takvim günü...
Dün, Dünya Kadınlar Günü'ydü. Kadının, emeğe saygısızlığa karşı çıktığı, bu uğurda can verdiği, erkeğe öncülük ettiği bir gündü yaşanan...
Geçmişte hakları verilmeyince direnen kadınlardan bugüne, çok şey değişti elbette...
Özellikle Türk kadını, Ata'sının uzak görüşlülüğü ile, kavuştuğu hakları sayesinde bugün toplumun en önemli tarafı artık...
Bugün onlar her işe el atan, başarı kazanan, liderlik yapan bir kimlik...
İyi bir yönetici ve de kültürlü bir anne...
***
Ama, çocuk yaşta tecavüze uğrayan, evlendirilen, hatta namus belasına öldürülen de kadın, bu ülkede...
İşte kahredici olan da bu.
Geçen gün okudunuz, bir müdür yardımcısı, bir kadın öğretmeni kendisine yar olmadığı gerekçesiyle, hem de onlarca öğrencinin önünde, önce kurşun yağmuruna tuttu, sonra da defalarca bıçakladı.
Atatürk'ün "En büyük düşmanınız" dediği o kahpe, o gerici kafaların dolduruşa getirdiği erkek egemen güç, kafasına "gömdüğü" intikamını akılla değil, kanla almıştı.
Dahası, bunu kendinde hak görmüştü.
***
Bu haber, gazetelerde yer edineni... Daha neleri var yaşanan, kadın olmanın bedelini ödeyen...
Yıllardır çağdaş olmaya çabalayan ancak hala kadına saygıyı, bilinçli olmayı, insanca yaşamayı becerememiş bir toplumuz biz...
Buradan bakınca, yolumuz uzun...
Biz erkeklere düşen, o yola mayın döşeyen "gericilere" aman vermemek...
Göz açtıkları anda, balyozu kafalarına indirmek...
Böyle yapmazsak, uydudan farkımız kalmaz.
Ruhu, benliği, özgürlüğü zincirli bir kadın, insanlığın sonudur çünkü...
Emre'me
Yıllar su gibi akıp gidiyor sevgili Emre... Sen aramızdan ayrılalı, 8 yıl oldu.
Sekiz koca yıl...
Senin dostluğundan, şakalarından, mütevazılığından, dürüstlüğünden, insanca savaşından mahrum kaldığımız o seneler, hiç de dostça değildi aslında.
Yokluğunu hep hissettik.
Kimse senin gibi içten dokunmadı omuzlarımıza...
Kimse senin gibi sevgi dolu gülümsemedi yüreklerimize...
Evet, dün seni kaybettiğimiz gündü.
***
Seni çok özlediğimiz için, doğup büyüdüğün Kahramanlar'daki, adının verildiği sokakta, dün bir araya geldik, biliyorsun!..
Sokağının hemen yanı başında, senin fotoğrafının yer aldığı sembolik bir büstü armağan eden Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, gazeteci dostlarına vefasıyla gönülleri kazanan İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel ve cemiyet üyeleri, seni hiç unutturmayan Konak Belediyesi Basın Danışmanı dostumuz Işık Teoman, gazeteci dostların, Yeni Asır'daki çalışma arkadaşların, sevgili eşin Fatma ve biricik kızı Eda, seni andık yüreğimizle, bunu da biliyorsun!
"Biliyorsun" diyorum çünkü bizi yukarıdan izlediğinin ve ne muziplikler düşündüğünün farkındayım.
Bu kanıya nasıl mı vardım sevgili Emre...
Derin iz bırakan sevgin yüreğimden hiç eksilmedi ki...
İşte verdiğin mesaj bu.
***
Rahat uyu can dostum Emre Özdestan, biz yaşadığımız sürece, sen hep bizimlesin.
Dostluğun sevgi ve saygıyla ördüğü sacayağı, varolduğumuz sürece asla sendelemeyecek.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.