Artık hedefimiz uğruna savaşalım!
Bakar mısınız şu listeye:
Fuarlar ve kongreler kenti.
Sanat kenti.
Bilim kenti.
Üniversiteler kenti.
Turizm Kenti.
Kuklalar kenti.
Moda kenti.
Kültür kenti.
Eğlence kenti.
Spor kenti.
Rock'n Roll kenti.
Son günlerde de "Dişi kent" olduk.
Yani apoletimize hep yeni istekler takılıyor ama orada kalıyor.
İcraat yok.
Çünkü yönetimlerde köş başlarını tutan, solcu eskileri, önlerine getirilen her projeye kulp takan, herşeyi kendilerine yontup şehrin gelişiminden rahatsız olan tiplerdir.
Dediğim dedikçi olmaları, kentin önünü sürekli kesmiştir.
Bu gerçek.
***
Yıllardır dillerimize pelesenk yaptığımız, hedef koyup bir arpa boyu yol ilerleyemediğimiz, bir marka arayışı bu...
İçlerinde Fuar öne çıktı belki ama dikkat edin diğer hepsi hep emekleme devresinde, yıllardır...
Birileri bir amaç etrafında toplanıyor, konuşuyor, gaza getiriyor ama o kadar...
Bunun için de bir sürü para alıyor.
Bir süre sonra da unutuluyor bu istekler... Geriye sadece, klasörler dolu projeler, kentin sağını solunu süsleyen bez afişler kalıyor.
Yani, hiç bitmeyen bir arayış bu.
Elin oğlu, hem sanayide hem kent kimliğinde, "devrim" yaparken, biz hala "arayış" içindeyiz.
Hiçbir altyapıya dayanmadan yükselen, bu yüzden çökme noktasına gelen İstanbul'u örnek almak sevdasına, baştan yitiriyoruz savaşı...
Bu yüzden sevimsiz de olduk.
***
Eskişehir kent kimliğinde, Bursa ve Kayseri sanayide, Denizli tekstilde, Muğla, Gaziantep ve Antalya turizmde büyük gelişme gösterirken, biz hala marka arayışındayız.
Artık bu bitmeli.
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, çok eleştirilse de, olumlu bir adımı olan "Kültür Sayıştayı" gibi ciddi organizasyonlarla beslenmeli toplum...
"Ben muhalif bir kentim, nasılsa kimse bana destek çıkmaz" mantığıyla boğuşmak yerine, yeni bir yol haritası seçmeli kendine İzmirli...
Önce kendine güvenmeli.
Kent yöneticilerini sıkıştırmalı.
Yerel basınını güçlendirmeli.
Demokrat kimliğinden ödün vermemeli.
Her konuda proje üstüne proje üreten yaratıcı beyinleri, başka şehirlere kaptırmadan dikkate almalı.
***
Bu yüzden kimlik kavgası içine çekileceğine, kendine üstünde duracağı hedef seçmeli İzmir...
Bu turizm de olur sanat da... Üniversitede olur, bilim de... Fuar da olur kukla da...
Ama bu, bir an önce olmalı.
Hatta, Bank Asya 1. Lig'te zirveye oynayan üç İzmir takımının da Süper Lige çıkma savaşı vermesi bile, bir önemli adımdır.
İkisinin yükseldiğini düşünün, kent bir anda havaya girer; para gelir, iç turizm canlanır.
Futbolun bereketi büyük çünkü...
***
Sözün özü iç çekişmeler, bize sadece zaman kaybettirir. Oysa İzmir'in aydınlık bir geleceğe ihtiyacı var.
Tarihte olduğu gibi de, benzersiz olmaya... İmrenilmeye.
Uyuyan devi uyandırmak; çalışkan, pratik, uzak görüşlü, zeki yöneticilerin, akıllı bürokratların, fikir cimnastiğinde usta, savaşçı basınıyla mümkün...
O yüzden bırakalım kafaları bulandırmayı da, İzmir'in vizyonuna uygun hedefler seçelim.
Yoksa, 8500 yıllık esaslı bir tarihi olan bu güzel şehrin de, "Sessiz kent" yoluna girmesi an meselesi...
Çoğu genç 4 milyonluk, durgun ve hedefsiz bir insan yumağı çaresiz bırakılırsa...
Olacağı budur.
Gerçekçi bir tespit
"Bu Kalp Seni Unutur mu" gibi bir dönem filmini, izleyici sevemedi. Örneğin "Hatırla Sevgili" gibi tutmadı.
Bu yüzden, yayınlandığı kanal da, dizi zirveye oynamayınca, ısrar etmedi, bitirdi...
Oysa genç kuşağa, önemli tecrübeler aktaracak bir diziydi "Bu Kalp Seni Unutur mu."
***
Dizinin başrol oyuncusu Bülent İnal, düşünülmesi gereken bir laf etmiş geçen gün bir gazeteye: "Yakında dizi sektörü çökebilir. Çekimler durma noktasına gelebilir."
Nedenini de şöyle açıklıyor İnal:
"90-100 dakikalık dizileri yetiştirmek için büyük çaba harcanıyor. İnsanlar kazalarda ölüyor, setlerde bayılanlar oluyor. Son yıllarda başlayan para ödememe konusu var. Çalışma koşullarına müdahale olmalı. Dizi süreleri makul hale gelmeli."
***
Haklı, eskiden bir film çekimi aylar sürerdi, şimdi aynı uzunlukta çekilen diziler 4 günde tamamlanıyor.
Nedeni, halkın dizileri çok sevmesi, reklamverenin de bu anlayışa destek çıkması...
Zira, uyutulan bir toplum herkesin işine geliyor. Hem reklamverenin hem kanalın, hem de yapımcının...
Ancak bu gidiş, iyi değil.
Bilinçsiz toplum, temelsiz yapı gibidir. En ufak sarsıntıda yıkılır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.