Toplumu artık şiddet besliyor!
Genç kızlar bile, yanlarında artık ayna bıçak taşıyor!
Önce okul sıralarında, kimileri, "öğrenci halde" başlıyor şiddet uygulamaya, tehdit savurmaya, küçük görmeye, saygısızlığa...
Çetesini bile kuruyor.
Daha olaylar okul müdürüne sirayet etmeden, tehditle, şantajla sindiriyor arkadaşını, hatta bazılarının çantalarında bıçak taşıdıkları bile iddia ediliyor.
Sadece o mu?
Mafyalaşma burada başlıyor, aileye kadar yayılıyor. Yani anne ve babaları tehdit etmeye kadar varıyor iş...
Okul kapısında, esrar, eroin satışları da cabası...
Öğretmenler korku içinde, müdürlerin eli kolu bağlı. Masum öğrenci, öğrenmeyi bırakmış, canını kurtarma pazarlığında...
Türkiyem'den görünen manzara bu...
Ancak bilinen bir gerçek var; artık çocuklar şiddete küçük yaşta alışıyor, toplum da "şiddetle" beslenmeye başlıyor.
***
Neden ararsanız çok...
Önce aile... Artık, ekonomik sorunlarla boğuşan anne ve babalarla yaşıyor çocuklar, aslında yaşamıyor, yaşatılıyor.
Akşamdan akşama görünen bir anne ve baba... Onunla arkadaş olmak yerine, bağıran, çağıran, çekirdek aile topluluğu...
Yalnız kalınca çocuk, çizgi filmlere takılıyor ister istemez; peki onlar masum mu?
Asla, çünkü hepsi de şiddete meyilli... Hepsinin de elinde silah, olağanüstü güç ve gammazlama...
Sadece çizgi filmler mi?
Haber bültenleri kan revan içinde, hele içlerinde çocuk konulu olanlar, daha çok reyting topluyor.
Onun için liste başı (!)...
***
Peki izlenme rekorları kıran dizilere ne demeli?
Anne ve babasını ekran başından ayıramayan çocuk, televizyonun en çok izlendiği saatte ne yapsın?
Ebeveynin dikkati, dizinin üzerinde... Hatta, çocuk bir laf etse, azar da peşi sıra...
o anda çocuğu değil, dizinin şiddet salan kahramanıdır anne ve babanın dikkatini çeken... Hatta ölümüne...
Hiç de temiz değil, diziler...
Bırakın komplo teorilerini aile konulu dizilerde bile mafya baş köşede...
Bir lisede yaşananları anlatan bir dizide bile (Arka Sıradakiler), öğrenci her türlü pisliğe bulaşıyorsa, daha başka ne demeli?
Sonuçta...
Reyting belası yüzünden, bir avuç dolar yüzünden, toplumun temeline dinamit kondu, çirkin de eller patlatıyor.
İnsanları, ne yazık ki şiddet beslemeye başlıyor.
O ölmedi karakteriyle yaşayacak!
Karikatür, kısaca sayfalar dolusu anlatılan bir öykünün, bir toplumsal gerçeğin mizahın "sivri diliyle", birkaç sözcükle, özgürce dile gelmesi...
Bu yüzden karikatür, hiçbir esareti kabul etmez, baskıya da boyun eğmez. Pratik zeka, yaratıcı beyin şekil verdiği, emekle yoğurduğu çizgilere müdahale edilmesini sevmez çünkü...
İşte bunun içindir ki, usta karikatür sanatçılarının yarattığı birçok tipleme, Türk insanının gönlünde yer etmiş, belleklere kazınmıştır.
Bunlardan biri de Abdülcanbaz'dır.
Turhan Selçuk'un, Aziz Nesin'in ilk önce "turist rehberi" tiplemesiyle öne çıkardığı, sonra da kendi fikirleri çerçevesinde, Türk insanına sevdirdiği Abdülcanbaz, bağımsız bir karakter aslında...
***
Abdülcanbaz, düzenin düzensizliğine ve bu ortamdan doğan ahlaksız, namussuz, utanmaz, arlanmaz tiplere karşı savaşan bir semboldü benim çocukluğumda...
Her gün mutlaka takip ederdim onu, gazetede, heyecanla... Ancak son yıllarda bırakmıştım peşini...
Benm için kimliği, dün neyse, bugün de öyle...
Mücadeleden hiç yılmadı, her çağda halkın özlem duyduğu, düşlerinde yaşattığı efsanevi bir tip oldu yıllarca...
Turhan Selçuk'un kaleminde, toplumun gelişmesine katkı yaptı, özgürlüğün, cesaretin öncüsü oldu.
Çünkü baskıyla bunalan yüreklerin ışığıydı.
***
Abdülcanbaz'ın böylesine sevilmesinde en büyük neden ise, büyük usta Turhan Selçuk'un dünya görüşünü yansıtmasıydı.
Adalet arayan, sorgulayan, çarpıklıkları gözler önüne seren gazeteci kimliğini, yarattığı çizgi dünyasına yansıtan Selçuk, bugün artık aramızda yok...
Ancak değerleri bizimle...
Bir karikatüristin de, genç kuşaklara, bırakacağı en yüce miras da bu olsa gerek...
Yarattığı çizginin, yüzyıllarca yaşaması...
Aslında kendisini, yaşatması...
Bir sanatçı için bundan daha güzel "varoluş" olabilir mi?
GÜNÜN SÖZÜ
Sahip olduklarımızı nadiren, eksiklerimizi her zaman düşünürüz.
Shakespeare
Bir doğa aşığının penceresinden...
Gazeteci arkadaşım Engin Yavuz, iflah olmaz bir doğa aşığıdır. Yıllarca emek vermiştir, doğaya, çevreye, börtü böceğe... Hem de benim de yakın dostlarım olan iki gazeteci Işık Teoman ve Aykut Fırat'la birlikte... Ege'de gitmedikleri köy, kasaba, orman, dağ bayır kalmadı; Marmara'ya ve Akdeniz'e de sıçradılar.
Vakit buldukça, çıkıyorlar geziye, çadırla kamp yapıyorlar, dağ evlerinde kalıyorlar; doğayı kokluyor ve resmediyorlar, bu güzellikleri herkes yaşasın diye...
Onlara son gezilerinde ben de eşlik ettim, onun için, yaptıklarının ne değerde olduğunu çok iyi bilenlerdenim.
Hayata bakışımı bile değiştirdi o geziler, hele yaşadığım o nefis kamp günlüğü de cabası...
Bu sayede yaşadığım toprakları yakından tanıdım, değerini anladım; bu nedenle yüreğim, gücüm yettiğince korumak için çaba göstereceğim.
***
Doğa sevgisi ve çevre bilincini, bir dönem Yeni Asır'da görev yaptığı yıllarda köşesine taşıyan Engin Yavuz, yıllardır hayalini kurduğu bir amacını da gerçekleştirdi bir süre önce...
Bir internet sitesi kurdu doğaseverler için; "Rotadoga.com" adıyla...
Şimdi yaşanmak istenen, özlenen her şey bu sitede...
Gezi, doğa, kamp, çevre, bisiklet; kısaca macera adına her şey...
Çevre ve doğa haberlerinin yanı sıra ulusal parklar, hava durumu, çarşı ve pazarlar da cabası...
Bir de, Engin'in öykü diliyle paslaştığı geziler muhteşem...
Hele fotoğraflar, video çekimleri görsel bir şölen...
***
Çevre bilinci ve doğa sevgisi, geleceğimizin teminatı. Ne kadar çok insanı bilinçlendirirse, ne kadar çok insanı doğanın bağrında yaşatırsa, yeşilin kıymeti de o derece anlaşılacaktır.
Böylece çevre ihlalleri son bulacak, arazi mafyası tarihe karışacaktır.
Davet ettiğimiz doğa felaketleri de...
Hem sonra, günlük yaşamın getirdiği stresten arınmak için, doğayla başbaşa kalmayı kim istemez!
İşte o dünya, orada... Bir doğa aşığının açtığı pencerede.
Öneri benden, takdir sizin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.