Evet çivisi çıktı bu işin ama...
Siz bakmayın böyle olduğuna; namus timsali kesilenlerin çoğu, bir süre sonra o itip kaktıkları gazeteciyi, paparazziyi arayıp haberlerinin yapılmasını ister.
Çünkü o alem, öyle iş yapıyor. Tek ilaçları reklam...
Bu, olayın perde arkası...
Aynı zamanda magazin bünyesine; tanınmış insanların da bir özel yaşamı olduğu, belden aşağı vurmanın insanlık suçu sayıldığı, hiçbir mazaretin "özel yaşamın gizliliği" ilkesini çiğneyemeyeceğinden habersiz bir "paparazzi" anlayışının hakim olduğu da bir gerçek...
Düzen böyle işliyor o alemde...
İki yüzlülük, sahtekarlık almış başını gidiyor. Bu "çıkar savaşı"na dur diyen yok.
Bu gergin mücadele, aslında her iki tarafın da işine geliyor, zira sürekli gündem yenileniyor.
Tabii, işini iyi yapan, mesleğine toz kondurmayan ilkeli isimler, bu iddianın dışında...
Ama onlar o kadar az ki...
***
Daha geçen gün sonuçlarını ekranda gördüm, bir anket yapılmış ve katılımcılara şu soru yöneltilmiş:
"Televizyonda en çok neleri izliyorsunuz?"
Yanıt üç başlıkta verilmiş: Belgesel, haber programı ve film...
Üç şık da palavra... Tek gerçek, araştırmalarda gizli.
Reyting ölçümlerinde, belgesel, haber programı gibi yapımlar, sonlarda sürünürken, yerli diziler zirvede yer almış.
Bu ölçümlere pek inanmasam da, elimizdeki tek veri bu...
Ertesi gün, en çok konuşulan konular, yerli diziler olunca, iddia daha da güçleniyor.
Sonuç ortada oysa:
Kendimizle yüzleşmeyi pek sevmiyor, gerçekleri bilinç altında gizliyoruz.
Haydi bir sınav daha yapalım:
***
Bir grup izleyiciye "En çok hangi programlardan nefret ediyorsunuz?" diye bir soru yöneltilmiş.
Yanıt: Sabah programları, Yemekteyiz, evlilik programları, futbol geyikleri...
Oysa izlenme sonuçları, hiç de öyle göstermiyor.
Özellikle kadınlar, her sabah ekranın başına geçiyor ve genelde kadın sunucuların, reyting için her numaraları çektiği, binlerce doları cebe indirdiği, programlara saplanıp kalıyorlar.
Tıpkı Yemekteyiz'de olduğu gibi, tıpkı eş bulma muhabbetlerinde olduğu gibi...
Yani bir oyundur gidiyor, ünlülerle paparazziler arasında yaşandığı gibi...
İzleyici, "İstemezük" diyor ama yayınlanınca başından kalkmıyor.
Hal böyle oyunca, bu tür yapımlara imza attığı için her türlü aşağılanmaya maruz kalan yapımcılar da, ister istemez bu "rezil oyunu" sahneye koymakta tereddüt etmiyor.
Bu toplumun yaşadığı ikilemin tek yanıtı var; aşağılık kompleksi...
***
Bilinçli toplumun oluşmasını engelleyen yegane unsur, bireylerin yüzleşme sorunu yaşamasıdır.
Hem kendisiyle hem de toplumla...
İşte bunun için gelişmiş toplumlarda, insanları kandırmak, aldatmak, sırtından para kazanmak güçtür.
Herkes hak ettiği biçimde yükselir. Emek veren, değer bulursa, toplumu çağdaş yaşamın zirvesine taşır. Hukuk hatça çalışır, emek hakça verilir.
Yok, eğer bu arabesk düzende yaşamak cazip geliyorsa, üzgünüm yapacak bir şey yok.
Herkes birbirini kandırmaya devam edecek, yoksul daha yoksul, zengin daha zengin olacak.
Tabii hiç hak etmeyenler de bundan nasiplenecek, "emek" hayal olacak.
Yani şikayet etmeyin. Bu anlayış değişmedikçe alan memnun, satan memnun...
Bu da Fatmagül'e bilimsel tepki
Geçen gün ajanstan geçen bir haber:
"Türkiye Psikiyatri Derneği ile Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği, tecavüzün sıradanlaştırılmasına ve magazin malzemesi yapılmasına izin verilmemesini istedi.
"Fatmagül'ün Suçu Ne?" adlı dizinin yayına girmesi ile tecavüzün giderek bir magazin malzemesine dönüştüğünü, bunun örneklerinin her geçen gün arttığını belirten açıklamada, Ali Poyrazoğlu'nun tecavüz sahnesini komedi unsuru haline getiren skeci de eleştirildi.
Her iki uzman dernek, basın meslek örgütlerinin ve yasal mercilerin, tecavüzü sıradanlaştıran, şiddet eylemlerini öven, teşvik eden ve magazin malzemesine dönüştüren programlarla ilgili harekete geçmesini istedi. Uzmanlar, 'Toplumda özellikle de kadınların maruz kaldığı cinsel şiddetin sıradan bir olaymış gibi sunulması, mizah malzemesi yapılması ve pornografik uyarıcı eylem gibi kullanılması cinsel şiddet suçunun yaygınlaşmasına ve onay görmesine neden olmaktadır' dedi."
***
Sahi, biz ne demiştik?..
Ah şu Temel!
Temel Çin'de insanı çıplak gösteren gözlük icat edildiğini öğrenir ve hemen Çin'e gider. Bir tane gözlük alır ve sokakta takar.
Gözlük gerçekten çalışmaktadır. Herkesi çıplak gösterir, hem de en ince hatlarına kadar....
Türkiye'ye döner, evinin kapısını çalar; kapıyı Dursun açar. Temel bakar Dursun çıplak, karısına bakar o da çıplak; gözlüğü çıkarıp tekrar bakar ikisi de hala çıplak.
Söylenmeye başlar: Çin malı değil mi, daha eve gelince bozuldu.
GÜNÜN SÖZÜ
Kelebek misalidir aşk, anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük.
Nazım Hikmet
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.