El sanatları ve müzikte 'Müziksev' farkı var
Gerçekleşti, faaliyete geçti, iz bırakmaya başladı.
Bunun en coşkulu anlarını önceki akşam düzenlenen bir etkinlik yaşattı. Müziksev'in birinci kuruluş yıldönümüydü. Böyle bir gece de müzik ve sanat dolu işte böyle yaşanırdı doğrusu...
Müziksev farkını hissettirdi.
İKSEV Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper de bu gurur yaşayanlar arasındaydı.
***
Geceyi iki bölümde irdelemek mümkün... İlki, ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan el sanatlarına ilginin, sadece "gösteriş" boyutunda kalması ve eğitimin ikinci plana atılması gerçeği...
Zira, "sedef süsleme" ya da "kakmacılık" gibi bugün artık izlerini tarihe bulabileceğiniz, yok olmaya yüz tutan bir el sanatı kültürünün, geçmişte müzik aletlerine kattığı görünüm zenginliğinin, günümüzde terk edilmesi en büyük sorun bence...
"Sedefkarlık üzerine" konuşan Veyis Yeğin, bu konuda yaşanan sıkıntıyı, bu özel el sanatı yeteneğinin yok olmasına izin vermemelerine karşın, yeni ustalar yetişmediği sürece, giderek tarihe gömüleceği kaygısını taşıdığını anlattı.
Konrferans sürecinde, bu el sanatının müzik aletlerine uygulandığında, ses yapısının etkilenip etkilenmeyeceği de tartışmaya açıldı.
Bu, "Sedef işlemeciliğini" sadece müzik aletlerinde gören biri olarak, beni konunun içine çekti, düşündürdü.
***
Bir kanun bu kadar mı etkili çalınır?
Duyduğum ses, sanki piyanonun tuşlarından çıkıyor. O kadar naif, o kadar büyüleyici...
Salon çık çıkarmadan izledi konseri; Mehmet Dönmez, bizleri, kanunun notalara hükmettiği o dakikalarda, başka dünyalara götürdü, müziğin coşkulu keyfini yaşattı.
Ardından sahneye gelen bağlama ustası Emin Sancak da, farklı değildi, Mehmet Sönmez'den...
Onun bağlamanın tellerine dokunduğu her an, bu sazın gitar tadı verebildiğine de tanık oldum.
Tıpkı kanunda piyano tadını aldığım gibi...
Bu kadar mı etkili çalınır bağlama...
İşte bu, büyük ustalık...
Demek ki, bir müzik aletine gönül veren, onu yüreklerde yaşatıyor. Verilen emeğe anlam katılıyor.
Bu da Müziksev'in farkı işte...
***
İkinci bölüm ise, beni büyüleyen, beni geçmişe, emek yıllarına götüren bir sergiydi. Geçmişten bugüne, hatta antik çağdan kalan kanun, saz, bağlama, ney, sipsi, tambur, kemençe ve ud gibi pek çok Türk sazının sergilendiği salonu gezerken, aslında ne geniş bir kültüre, elin oğlunun yeni fark ettiği bir el sanatı zenginliğine, Türklerin ne kadar yetenekli bir ırk olduğuna bir kez daha inandım.
Bu sergi aslında, sevgili usta Güner Özkan'ın bir eseri... Yıllarca biriktirdiği Türk sazları koleksiyonunu Müziksev'e armağan eden Özkan, bugünden geleceğe müthiş bir yatırım gerçekleştirmiş...
Sadece bununla da kalmamış, elinde paha biçilmez değerdeki sazlar bulunan üstadları da, bu yola teşvik etmiş, sergiyi zenginleştirmiş...
Bunu sergiyi gezerken, çağları deviren müzik aletlerini izlerken, müziğin insan aşamındaki etkisini hissederken, daha iyi anlıyorsunuz.
Müziksev, sanatta bir İzmir gerçeği... Gururlu bir tablo.
GÜNÜN SÖZÜ
Yalnız iyilik yetmez, iyiliği zarafetle yapmak gerekir.
Diderot
Yargılama hakkı...
Türk insanı, son yıllarda "yargısız infaz" yapmanın kucağına düştü. Hemen herkes kendinde, başkası hakkında, ileri geri konuşmayı, ahkam kesmeyi, suçlamayı, küçük görmeyi, dedikodu yapmayı, enayi yerine koymayı, kişilik haklarına saldırmayı, hak olarak görmeye başladı.
Bu gidiş, kötüye gidiş... Bu, bizi insan olmaktan çıkaran bir tavır... Hele twitter çıktıktan sonra bu daha da yaygın hale geldi, insan değil yaratığa dönüşmeye başladık.
Aşağıda okuyacağımız öykü, bu "sistemli cıvıtmaya" ilginç bir örnek aslında...
***
Genç bir işadamı traş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar: "Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat
et şimdi...
Berber çocuğa seslenir: "Ali, buraya gel!".
Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde beşyüzbin, diğer elinde beşmilyon'luk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar:
"Hangisini istiyorsan alabilirsin?"
Çocuk dalgın dalgın bir beşyüzbine bir de beşmilyona bakar ve sonunda beşyüzbinlik banknotu hızlıca çekerek berberin elınden alır. Berber işadamına döner ve gülerek:
"Gördün mü, sana söylemiştim" der.
Traş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beşmilyonluk değil de, beşyüzbinlik banknotu aldığını sorar.
Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir:
"He he he... Eğer beşmilyonluğu alırsam oyun biter!
***
Umarım bir gün kendimize geliriz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.