Hayatımız pamuk ipliğine bağlı, hele sağlıkta... Yapılan olmadık bir hata hayatı bitirdiği gibi, ufak bir başarı de binlerce hayat kurtarabilir.
İşte bu nedenle doktorluk mesleği, bir anlamda kadere karşı çıkıştır, hayatını emanet ettiğin bir başkasının, mesleki eğitimi, kültürü ve becerisi ve derin bilgisiyle, senin yerine, sana yeniden hayata döndürme savaşı vermesidir.
Bu nedenle dünyanın en zor, en riskli ama en "yürekli" mesleğidir. Doktorlarda o "cesur yürek" olmasa, insan hayatının yaşayacağı felaketleri düşünsenize...
Ancak son yıllarda, doktorlara karşı amansız bir önyargı oluştu. Saygının yerini kuşku, minnetin yerini intikam hissi almış durumda...
Bunun nedeni ise, doktorları, sıradan memur yerine koymamız...
Oysa öyle değil...
***
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Canda, idealist bir hekim... Yıllardır aynı kurumda görev yapıyor, yani üniversitenin tıp fakültesinin kurulduğu 1979 yılından bu yana...
Bilgili, donanımlı bir insan... Herşeyden önce kadın duyarlılığını rehber edinmiş; bu nedenle hayatının ve mesleğinin her anını hissediyor. Etkin, başarılı, girişimci... Kendisiyle birlikte çalışan dekan yardımcıları da kadın... Uyum içinde bir ekip çalışması var orada benim gördüğüm...
Sevgili dostum, rahmetli Doğan Öner'in eşi ve çocuğuyla yılbaşında kaza geçirdiğinde ve sonrasında, onu yaşatmak için eşini ve çocuğunu iyileştirmek için verdikleri mücadeleyi ben biliyorum.
Hala sevgili Nesrin ve oğlu, orada tedavi görüyor aynı ihtimamla...
***
Geçen gün kendisini ziyaret ettiğimde de aynı ilgiyi gördüm Prof. Tülay Canda'dan... Birçok şeyi konuştuk onunla; doktorlara yapıylan saldırıları, mesleki çelişkilerini, insan hayatının değerini, hastaneyşi daha modern hale getirmek için kurdukları sistemi...
İşte o sohbetten satır başları...
****
- Bazı sorunları giderebilmek için üniversitede tam gün çalışma şart olmalı... Ancak o insanın da ailesini geçindirecek ücreti alması lazım... Durumu uygun olan hastalar, özel hastanelerde olduğu gibi üniversite hastanelerine de katkı payı verebilmeli. Sağlık Bakanlığı bir fiyat uygular, biz de buna uyarız. Çünkü bizim özel bir bütçeyle devletten gelen bir paramız yok. Birçoık cihaz artık ömrünü tamamladı, sağlık için bunları yenilemek gerekiyor.
- Üniversitede çalışan bir doktor sadece hastaya bakmıyor. Bu fakültede 1500 tıp öğrencisi var, hekimlerimiz onlara da veriyor, meslek yüksek okulu öğrencileri var, onları yetiştiriyorlar, çoğu mahkemelerde bilirkişi... Bunun yanı sıra araştırma yapmak zorundalar, Türkiye'yi temsilen kongrelere katılıyorlar. Üniversiteye tedaviye gelen hastalar bunun farkında olmalı... Burası sadece hastane değil, araştırma kurumu... Bu yüzden diğer hastanelerden ayrılan çok önemli görevleri var. Bugün Dokuz Eylül'ün her alanda, çok nitelikli öğretim üyeleri var. Bizlere hayatını emanet eden hastalarımız, bizden biridir artık... Onları yeniden sağlığına kavuşturmak öncelikli görevimiz.
***
- Bizde mesai yoktur. Bugüne kadar hiçbir doktorun, 'Benim mesaim bitti, ameliyatı başka doktor yapsın' diyenini duydunuz mu? Doktor, nöbet tuttuğu zaman ertesi gün de çalışır. Bu insanın değerinin bilinmesi lazım. İş yoğuluğu çok, hastanemizde nitelikli ara eleman yeterli sayıda olmadığı her şey hekimlerin üzerinde. Bu yüzden hasta ve yakınlarıyla karşı karşıya kalıyor. İnsanlar hastaneye geldikleri zaman işlerinin hemen yapılmasını istiyor ama bu kimi zaman çok zor... İnsanımızın hekimlere saldırmak yerine onları anlaması lazım. Hiçcbir hekim mesleğine ihanet etmez. Bu tür sorunların aşılabilmesi için karşılıklı diyalog şart.
- İzmir'de pek çok zengin var rahmetli Salih İşgören gibi... Sayın İşgören pek çok sağlık tesisi kazandırdı İzmir'e, bence bunlar devam etmeli. Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir için önemli bir merkez... Yapılan her katkı insanlara olumlu dönecektir. Koşulları iyi olan insanlar hastanemize yatırım yapabilir. Herşeyi devletten beklememeli...
---
Prof. Dr. Tülay Canda, herşeyi çok netk ve açıkça ortaya koydu. Benim anladığım, hasta, yakınları ve doktor arasında bir diyalog şart... Hem de bir an önce... Yoksa, şiddet kazanacak.
GÜNÜN SÖZÜ
İlham diye bir kavramın varlığı kesin; önemli olan insanı çalışırken yakalaması.
Pablo Picasso