Başarının önünü nasıl keseriz!
Önce soğuk soğuk bakar, ne olduğunu anlamaya çalışır, ters geldiği anda da reddederiz.
Bu fikrin, yeniliğin gelecekte bizim için "anafikir" olacağını bile bile yaparız bunu...
Bu bir toplumsal rahatsızlık aslında, bir önyargı modası, bir pişman ettirme vakası...
Söyleyeni de söyleteni de...
***
Neden biz böyleyiz?
Aslında uzun ve incelenmesi gereken bir konu... Yapabiliyor muyuz bunu, hayır.
Çünkü ne sosyolog dinliyoruz ne de psikolog...
Sürekli bir rencide olma söz konusu... Bir de sürekli pohpohlanarak büyüme, özeleştiri yapmama hali olsa gerek, bizim dışımızda gelişen her şeye bir yabancılık durumu var.
Moda tabiriyle "Fransız kalıyoruz."
***
Bu yüzden dedikodu tavan yapıyor, gerçekler dibe vuruyor, emekle değil sansasyonla gündeme gelen şöhrete kavuşuyor, paraya para demiyor.
Bu yüzden, üniversite mezunu olmak yetmiyor artık, dedikodu üretmek, ortalığı karıştırmak, yalan haber yapmak, yalanla avunmak konsunda da mahir olmak gerekiyor.
Doğru adam evde, sahtekar piyasada. Doğru adam kıt kanaat geçiniyor, sahtekar paraya para demiyor.
Çığırtkan zirvede, mütevazi olan yerinde...
***
Bu olumsuz bakışı değiştirecek olan, eğitimdir. Sadece kitap okumak, ders dinlemek değil eğitim...
Her okulda, haftada bir gün, en az bir saat sosyoloji, psikoloji seansları olmalı...
Benim dediğim seans ya da söyleşi, ders değil.
Sosyologlar sağlıklı toplumsal gelişim, psikologlar ise sağlıklı ruhsal gelişim üzerine "eğitim" vermeli.
Bizim gençliğimizde bu iki eğitim dalının önemi büyüktü. Her ders, "yaşamsal gerçekler" üzerine kurulurdu.
İster fen ister edebiyat öğrencisi olsun bu dersleri alırdı.
Günümüzde ise isteğe bağlı, ya da sözel öğrencisine; o da kerhen...
Bir önemi yok yani...
***
Böyle olduğu sürece, elinde palayla insan doğramaya çıkan (!) insanların görüntülerine daha çok rastlarız.
Bırakın yeni düşünceyi, başarıyı; her yeni gelişmenin de önünü tıkar, insanları da keser biçeriz.
Çünkü bizim dünyamız hala, "Ben haklıyım" teorisine dayalı... Doğru davranmak, empati kurmak yerine kaypaklığı sevmemiz, yanlışta diretmemiz ondan...
GÜNÜN SÖZÜ
Yanlış yapmayan insan yoktur. İnsanlık, yanlışını kabul etmek ve düzeltmekle ölçülür.
Einstein
Bir elimde "Seksen" bir elimde "Doksan"
Televizyon dizilerinde dönem faktörü, kendini fena halde hissettiriyor. Çünkü daha çok izleniyor, daha çok dikkate alınıyor.
Bu yüzden beğeniyle izlenen "Seksenler" kadar, "Doksanlar"da iddialı girdi potaya...
Ben "Seksenler"i severek izliyorum TRT 1'de... Gençliğimin dehlizlerinde gezinirken, çok durakta durduğum, hüzünlendiğim oluyor.
Çünkü çok zor senelerdi.
atv'de ekrana gelen 'Doksanlar'da oyuncuları farklı olsa da aynı ekibin ürünü... Hoş, çekici... Yavaş yavaş ısınıyorum.
Dolayısıyla iki dizi de birbiriyle örtüşüyor. "Seksenler" daha ciddi, "Doksanlar" ise daha mizahi...
Birinde siyasi manzaralar varken diğeri para, şan, şöhret üzerine kurulu.
Yani, her ikisinde de güç var; biri politik diğeri ekonomik...
Yaşadık, gördük, yıkıldık, örselendik; şimdi izliyoruz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.