Tanzimat'ın "en ciddi" mizah romanı
“Tarumarname” Türk edebiyatında bir ilk. Eser, okuru Tazminat Dönemi’nde gizemli bir yolculuğa çıkarıyor
- Yaşam
- Giriş Tarihi: 22 Aralık 2012 19:12
- Güncelleme Tarihi: 22 Aralık 2012 21:04
ŞAFAK İNCE (HABER MERKEZİ)
Yazar Meriç Eryürek, öyle bir kitap kaleme aldı ki, bugüne kadar ciddiye alınması gereken tek mizah romanı ortaya çıktı. Romanın başlangıç noktası, gecenin üç buçuğunda motorsikletle gittiği sırada aniden ortaya çıkan bastonlu Tazminat beyzadesi oldu. Bilgisayarın başına oturan Yazar Eryürek, ilk olarak romanın son sayfasını kaleme aldı. Okurken kırmızı kaleminizi yanınızdan ayırmayın, çünkü altını çizeceğiniz bolca cümleyle karşılaşacaksınız.
Türk edebiyatında hiç denenmemiş türde bir roman olan Tarumarname, insanlık tarihinin en acayip olay ve kişileriyle dolu 19. yüzyılın sonlarında yaşayan, bilimle büyüyü aynı kefeye koyup ikisine de samimiyetle inananların naif dünyasına farklı, mizahi bir bakış açısı getiriyor. Ayrıca roman, dönemin Batı hayranı Doğu, Doğu hayranı Batı dünyalarını gözünü kırpmadan eleştiriyor. "Tarumarname"nin kainatın fiziki ve ahlaki kurallarına tabi olmayan kahramanları Tevfik Efendi ile Kıyam Bey'i takip ederseniz, siz de yazarın sonu olmayan bir entrikalar dizisi içindeki "zamansız tarih" hayaline tanık olabilirsiniz.
Havaya uçan tren vagonları, tarumar olan piramitler, yerle yeksan tapınaklar, infilak eden malikaneler, ses kudretiyle zindanları yıkan bir düzengah. Şerefi'nin tarihin karanlık dehlizlerini aydınlatan kayıp el yazması Bab-ı Haşhaş. Tahta göz diken Osmanlı şehzadeleri, sopalı zabitler, hançerli suikastçiler, piştovlu haydutlar, çöl bedevileri ve lejyonerler... Romanda yok yok. İstanbul'u geride bırakıp Urla'da bir hayatı tercih eden Eryürek, Epsilon Yayınları tarafından yayınlanan romanının, İzmir'de Yankı Kitapevi'nde düzenlenen imza gününe katıldı. Tarumarname ile ilgili bilinmeyenleri de Yeni Asır'a anlattı.
Cesaret ve miras
-Kalın kitaplar beni korkutur, 639 sayfa. Henüz kitabın tanıtımlarını okurken, bu kez korkumun yerini merak aldı. Sizin ilk kitabınız ama ilk deneyim değil. Tarumarname'nin ilham kaynağı nedir?
Biz... Benzersizliğimiz, kendine özgülüğümüz. İçinde müthiş bir ivme barındıran, ölçülü deliliği, kolektif aklı ve keskin zekayı birlikte eriten harika bir insan türüyüz. Tarumarname; bizi, dünyamızı nasıl anlatacağımı düşünürken ortaya çıktı.
-Bu roman, Türk edebiyatında hiç denenmemiş türde yazılmış. Niye kimse denememiş?
Tamamen bakış, üslup ve zaman çakışmasından ibaret. Roman malzemeleriyle dolu bir denize oltamı doğru zamanda, doğru yerde attım diyelim. Yazmakla ilgili öğrendiğim ilk şey, "farklı" ve "yeni" hevesinin sizi bir yere götürmeyeceği. Malzemem denenmemiş bir yolla anlatılmaya uygundu, ben de o yolu seçtim. Neden kimse denemedi, bu sorunun cevabını vermek mümkün değil.
-Cesaret mi sizi böyle yazdıran?
Ustaların biyografilerini okumayı çok severim. Nobel'li yazarların biyografilerini okuduğum bir web sitesi var. Her yazarın biyografisi, sanat felsefesini ve tarzını anlatan bir cümleyle açılır. Dario Fo mesela, "tiyatro sahnesine siyasal hicvi taşıdı" gibi. Okurken, sıra Orhan Pamuk'a geldi. Öteki ustalara methiye düzen editör, Orhan Pamuk'un biyografisini şöyle başlatmış: "Aldığı Nobel ödülü şaibelidir" Yazmama sebep olan, bu işte. Dünyanın gerisinde kalmamızı, istesek bile önüne geçemeyeceğimizi telkin eden, bir başarıya imza atanımızı kazana geri çekmeye çalışan akıla karşı yazıyorum.
-639 sayfalık eseri nasıl oldu da tasarladınız?
Ben ne yazık ki romanını kağıda dökmeden ezbere bilen şanslı yazarlardan değilim. Romanlarımı yazarken baştan sona doğru yazmıyorum. Tarumarname'yi yazmaya başladığımda, ilk yazdığım son sayfasıydı. Bir üçyüzüncü, bir yirminci sayfası yazıldı. Benim tasarım aşamam, roman bittiğinde ortaya çıkıyor. Elime bir hayali sicim alıyorum ve dağınık sayfaları görünmez bir tutkalla birleştiriyorum. İlk düşünce nasıl ortaya çıktı? Efsanevi bir ilham kıvılcımından söz etmek isterdim fakat, yalan olur. Bir İstanbul gecesinin üç buçuğunda, motosikletimle sahilde gezinirken aklımdaki sislerin içinden bastonlu, fesli mesli, kendini elalemi tarumar etmekle mükellef sayan bilmiş bir Tanzimat beyzadesi fırlayıverdi. Derdini yazmazsam beni rahat bırakmayacağı da her halinden belliydi. Motosiklet kullanırken sizi bastonuyla dürtüp duran bir Osmanlı beyzadesi, tehlikeli bir şeydir. Eve dönüp bilgisayarımın başına oturdum, ilk 6 sayfayı yazıverdim.
Urla ihtiyaçtı
-Reklam dünyası, ajans derken Urla'ya kaçış gibi bir durum mu var? Yoksa yazmak için sakinlik arayışı mı?
"Eyvah," diyeceksiniz şimdi. "Klişe geliyor" Meriç'i tanıdım tanıyalı roman yazmak istiyordu. Reklamcılığım da, ajans sahipliğim de hep roman yazma hayalimi gerçekleştirmek için yürümek zorunda olduğum maddi yollardı. Reklamcılığı sevdim, ama roman yazarı olabilmek için yaptım.
İstanbul'dan kaçmak mümkün değil, deneseniz de sizi yakalıyor. Hatıralarım, dostlarım, yayıncım orada. İzmir'in de tarifsiz bir ruh hali var, adımınızı attığınız andan itibaren memleketiniz oluyor. Yazmak için sakin bir yere ihtiyacı olan yazarlardan değilim, ama yaşamak için Urla gibi bir yere ihtiyacım vardı.
-Kitapta altı çizilecek cümle çok. Tevfik Efendi ile Kıyam Bey'in altını çizmek istediği ne?
(Yanıtı kitaptaki bir cümleden alıntıyla veriyor) "Eğlenmeye geldiğimizi iddia etsekte, sirke gitmemizin asıl sebebi cambazın düştüğüne şahit olma arzusudur. İnsan, erişemediğine erişenin felaketiyle saadet bulur" Tarumarname'nin ana fikri bu. Zannediyorum Tevfik Efendi ve Kıyam Bey, Schadenfraude Sendromu'nu Tanzimat Dönemi'nde keşfetmişler ve bunun altını çizmek istediler.
Evet yerine eved!
- Eved... (Romanın kendine has bir dili var. Kelimeler Batı özentiliğine yapılan gönderme nedeniyle bilinçli olarak yanlış yazılmış. Örneğin Evet yerine Eved ile karşılaşacaksınız) Bir Batı hayranlığı var. Nedir Tanzimat'taki bu hayranlık? Yoksa Tanzimat"ın doğuşu bu hayranlıktan mı çıkmıştır?
Tanzimat Fermanı'nın kendisi, batı hayranlığının tescilli belgesidir. Anadolu'da Fransız Devrimi'yle tanzimat yapmaya kalkarsanız, dünyaya Fransız kalırsınız. Dünya da bunu memnuniyetle kabul eder. Tarumarname'nin dediği gibi: "Tasmanın iyisi bakırla değil, akılla dövülendir" Bize, dünyayı bir adım geriden takip etmemiz telkin edildi hep. Tarihimizde bu telkinin en güçlü olduğu dönem Tanzimat. Tanzimat Dönemi'nde dünya gerçekle gerçeküstünü, bilimle rivayeti ayırt ederken, biz o süreci soruları sormadan, cevapları kabul ederek geçirdik.
Bilim ve sanatta sonuçlarla yola çıkamazsınız, yakıtınız süreçleri bilmektir. Biz süreçleri gözardı ederek, sonuçları hayranlıkla ezberlemeyi modernlik saydık. Nihayetinde de kendimizden başka herkese inandığımız bir illüzyonla baş başa kaldık. Son dönemin en sevdiğim tarafı, bu yersiz kompleksimizi sırtımızdan nihayet atmaya başlamamız. Tamamen attık diyemem tabii.
Tanzimat'ın tazminatı!
-"Tazminat" (Tanzimata karşı bir tazminatın olduğu benim fikrim) bir hata mıydı, yoksa "copy paste" olayında sınırlar mı aşıldı?
"Tazminat" mı yazılmış bir yerde? Fena fikir değil, Tanzimat'ın tazminatını ödüyor sayılırız hala. Tanzimat'ın kendisi bir kopyala-yapıştır vakasıdır aslında, hazır olmayan bir millete, uygun olmayan bir şeklin kopyalanıp yapıştırılması ve ne yazık ki kabullenilmesi. Enfes bir kelime oyunu, ilim ve okültizma adamı olarak tebrik ediyorum!
"Ben o yazar değilim!"
- Tarumarname'nin son satırını okudum, başımı kaldırıp gözlerimi çok uzaktaki size çevirdim. Aklın diliyle merakımı gidermek için soruyorum. Niye bitti?
Bordo kadife koltuğumda, elimde porselen çay fincanı, gıcıklı ve romantik bir fısıltıyla göz süzerek "bitmedi, Tarumarname asla bitmez," diye cevap vermek isterdim. Ama ben o yazar değilim. Bitti, çünkü Tarumarname anlatmak istediklerini anlatmıştı, ben de ikinci romanımı yazmaya başlamıştım.
İlk kitabını yok etti!
-İlk kitabınızı "yok etmişsiniz". Sebep?
Biraz hazır değildim, biraz da işime bakışımla ilgili. Üç bin senelik, insanlığın en büyük imla hatasının tarihin akışını değiştirmesini anlatan bir aşk ve yol hikayesiydi. Bense fazla gençtim. Yok ettiğimden emin değilim, sadece masamdaki değil. Aklımdaki çekmecede yeniden yazılacağı günü bekliyor.
Fatih'in sırrı ikinci romanda
Meriç Eryürek, "Muhtemel sorunuzun cevabını vereyim" diyerek, ikinci romanı ile ilgili şu bilgileri paylaşıyor: İkinci romanım mizah değil. Aksine, onbeşinci yüzyıl İstanbul'unda geçen bir gizem hikayesi. Fatih Sultan Mehmet'in çok bilinmeyen, bilenler tarafından da duyulmaması için çok uğraşılan, "aman yarabbi" dedirtecek büyük sırrını anlatacağım okuyucularıma. Meraklarını giderme maksadıyla söylüyorum, hayır, Fatih'in ölümündeki sır perdesiyle ilgili değil yeni romanım. Yaşamındaki sır perdesiyle ilgili.