Çocuklarımızın kazanmasını istediğimiz özelliklerinden biri de özgüvendir... Bu yüzden en iyi okullara göndermek için çabalıyor, en popüler öğretmenlerin arkasından koşuyoruz. Onlara daha çok söz hakkı veriyor, yeteneklerini geliştirmeleri için kurslara gönderiyoruz. Her yeni yöntemi denemeye çalışıyoruz. Ama yine de istediğimiz sonuca ulaşamıyor, kendilerini ifade edememelerinden, başarısız olmalarından dem vuruyoruz...
Sonra da sorumlu arıyoruz... İşte tam bu noktada hatırlatmak gerekiyor: Çocuğunuzun başkalarının hakkını yok sayarak kendi benliğini kabul ettirme çabalarını desteklemenizin, özgüvenli değil bencil ve uyumsuz bireyler olmalarına sebep olacağını.
EMPATİ YAPMANIN ÖNEMİ
Zekanın toplumsal değerler ile süslenmediğinde çok tehlikeli bir silah olabileceğinin...
Üstelik bu şekilde davranarak namluyu ilk önce kendinize doğrulttuğunuzun.... Bir bilim adamı ile bir hırsızın tüm zeka özelliklerinin aynı olabileceğinin, ayırıcı tek özelliğin ise ahlak olacağının... Sandığınız kadar zeki ise çocuğunuz, küçük yaşlarda vermeyeceğiniz değerlerin onu topluma, size, hatta kendine karşı tehlikeli bir ruh haline büründüreceğinin...
'Dünya artık o kadar güzel değil' derken hepimiz, aslında o güzelliğin dönemin insanlarından kaynaklandığının farkında mıyız?
Farkındalığımız olsaydı eğer, çocuklarımıza en az o kadar güzel bir dünya bırakabilmek için değerlerimizi hatırlatırdık mutlaka. Yardımlaşmayı öğretirdik mesela... Rekabetin, insani değerlerimizin önüne geçmemesinin gerekliliğini vurgulardık. Sonra da en iyi rekabetin iyilikte yarışmak olduğunu söylerdik. Empati yapabilmenin önemini kavratırdık onlara. Empati yapabilen çocuklardan hiçbiri ne akran zorbalığına maruz kalırdı böylece ne de zorbalık yapardı... Alınan her oyuncağın paylaştıkça değerlendiğini anlatırdık bir de...
AYNA OLAN ÇOCUKLARIMIZ
Dünyanın sevildikçe güzelleştiğini, güzelleştikçe daha çok sevildiğini bilseydik; çevremize daha çok özen gösterir, evimizin içi kadar dışının temizliğine de önem verirdik. Kalplerimize yansırdı sonra o temizlik... Aynalarımız olan çocuklarımızdan da tüm dünyaya...
Bugün yaptığımız gibi şımarıklıklarını özgüven sanarak beslemezdik o zaman. Şımarıklığın altında yatan benmerkezciliği, yalnızlığı ve kibiri kendilerine gösterip özlerine dönmelerini sağlardık. Övmeyi de bilirdik ama önce değerlerinin sınav sonuçlarından gelmediğini belletirdik. Yapamadıklarında da sevilmeye layık olduklarının ve çok sevildiklerinin bilincinde kendi hatalarıyla yüzleştirirdik onları... Böylece kendi çözümlerini bulmalarına rehber olurduk.
Çözüm üretmezdik yani onların adına...
HATALARINI SAVUNMAZDIK
Kendilerinin çıkış yolu bulmasına izin verip, kapasitelerini görmelerini sağlar ve böylece içsel bir güven duymalarını izlerdik keyifle.
Dışarıdan gelen tüm şişirilmiş övgülerden uzak tutup gerçeklik algılarını zedelemezdik. Hatalarını savunmazdık... Her durumda yanlarında olurduk ama bedel ödemelerine de izin verirdik. Aşırı korumacılığımızın en çok onlara zarar vereceğini bilirdik çünkü... Korumacı aile ile güvende hissettiren ebeveyn arasındaki farkı bilirdik. Böylece hataları görmeleri ve düzeltmeleri için de fırsat vermiş olurduk.