Arzu Günaydın

Tekne orucu

Çocukların sokaklarda oynadığı zamanlarda, yani çocukluğumuzda Ramazanı da haliyle sokakta yaşardı minik yürekler. Daha doğrusu en çok iftar ve sonrasını. Benim yaşadığım mahallede kocaman bir dut ağacı vardı.
Arkadaşlarımızla adı konmamış buluşma noktamızdı orası. Sokağa çıkan çocuk soluğu dut ağacının altında alır, mutlaka en az bir iki arkadaşı ile orada buluşurdu.
İşte iftar saatini bekleme noktamız da, o dut ağacı idi.
İftar saati yaklaşırken ise dut ağacının altında en az 10 çocuk olur, heyecanla akşam ezanı beklenirdi orada. Kimimiz gerçekten oruçlu, kimimiz de tekne oruçlu olurduk. Yemek yerken, kaçmasın diye iple bağlanan oruçlardı tekne oruçları.
Bağlandıkları yer de genellikle soba borusu ya da masanın ayağı idi.
Oruç tutmaya çalışan çocuklar diğer zamanlarda alışılanın aksine Ramazan'da gündüz evden pek çıkmaz, uykuya oruç tutturmaya çalışırlardı. İftara doğru dut ağacının altına doluşmaya başlar, gözleri de çamlık tepesinde olurdu. Çamlık tepesi iftar topunun patlatıldığı yerdi. Topun dumanı neredeyse şehrin her yerinden görünürdü. Dumanın görüntüsünü, sesten daha güvenilir bulurduk. Top patladığı anda 'patladı, patladı' sesleri ile tüm mahalleyi inletirdik.
ÇESIT ÇESIT YEMEKLER
Sofraları başında ezanla birlikte bizlerin sesini duyan büyükler oruçlarını açarlardı.
Bizler de görevimizi bitirdikten sonra, vazifesini hakkıyla yerine getirmiş kişilerin iç huzuru ile o sofralara ilişirdik. Çoğunlukla da kalabalık olurdu masalar. Ya komşular ya da akrabalar ile paylaşılırdı iftar yemekleri... Hiç misafir yoksa da mutlaka komşuya evde pişenden bir tabak gider, size de çeşit çeşit yemekler gelirdi yine.
Ramazan'ın bereketi denirdi.
O bereketi gerçekten her yerde hissederdik.
Sofradan davranışlara yansır, herkes iyilikte birbiriyle yarışırdı. Ramazan ruhu alışverişten, ev hatta iş yaşamına her yerde olurdu.
İftardan sonra misafirler evlerine gönderilmez, erkekler teravihteyken kadınlar evlerinde çayları demler, çerezleri hazırlar; sahura kadar sürecek sohbetler başlardı.
Biz çocukların sahura kadar uyanık kalması arkadaşlar arasındaki en havalı övünme sebeplerimizdendi. Ancak çoğu zaman uyuyakalır ve elbette bunu yaşıtlarımızdan gizlerdik. İftardan sonra hava güzelse dışarıda oynadığımız oyunlardan pestilimiz çıkmış halde eve gelirdik çünkü.
O koltukta sızıp kaldığımız uykuların bile tadı bir başkaydı.
BAYRAMI HAK ETMEK
Sahur sofralarına kaldırılmamak çocukların en büyük huysuzluk sebepleri idi Ramazanlarda. Bütün aile sahurda bir arada olur, ertesi günün orucuna hazırlık yapılırdı.
İşte bu bahsettiğim Ramazanlar sabrı, dayanışmayı, sevgiyi, paylaşmayı öğretti bizlere. Dualarımızda bile bencillik yapmamayı, kendimiz için istediğimizi başkaları için de arzu etmeyi; sofraların bile paylaşıldıkça güzelleştiğini; mahalledeki yaşlı teyzelerin günlük alışverişinden sorumlu olmayı; Sabrın güzelliğini ve mükafatını, Allah'a ve diğer insanlara karşı sorumluluklarımızı, şükretmeyi, nimete değer vermeyi hep Ramazanlarda yaşayarak öğrendik. Bu yüzden ekmek yere düştüğünde öpüp alnına koyan çocuklar olduk biz.
Bayram sevincini de hak ederek yaşadık Ramazan'ı uğurlarken. Hak etmenin önemini görmek de büyük kazanımlarımızdan oldu elbette. Artık bu imkânlarla çocuklara Ramazan coşkusu yaşatmak çok mümkün görünmese de, başka yöntemler bulunabilir mutlaka. Kudüs sokaklarının Ramazan'a hazırlanırken ışıklarla donatıldığını sosyal medyada gördük. Keşke bizde de yaygın olsa...
Evlerdeki telaş, mutluluk da çocuklarımıza yansıyacaktır. Her ne kadar bu sene kalabalık iftar sofralarından uzak kalacak da olsak, ona özel yemeklerle tüm ailenin bir arada olması, iftar sofrasında ezanın beklenmesi hele de oruç tuttuysa birçok büyük kazanımın yanında aile içi iletişimi de güçlendirecektir. Ramazan yaklaşırken evde oluşturulacak bir pano ya da çocukların kendilerinin süsleyebileceği Ramazan köşesi bile o ruhu yakalamalarına vesile olabilir.
Oğlumun arkadaşının Ramazan ruhunu yaşamak için henüz 10 yaşındayken bizde kalmak istemesi küçük dokunuşların büyük önemini göstermekte. Çocuklarımıza da Ramazan ruhu ile dokunabilmek dileği ile Hoş geldin ya şehr-i Ramazan!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.