Dertlerini çözecek bilge bir türdeşlerinin varlığına inanırmış tüm kuşlar... Bilgi dağının tepesindeki bu kuş, her sorunu çözecek tüm dertlere derman olacakmış. Gün geçtikçe, dertler de çoğaldıkça Simurg'dan beklentiler artmış... Bekleme süresi uzadıkça varlığına olan inanç ise azalmaya başlamış. Ta ki, bir gün kuş sürüsü Simurg'un bir tüyünü buluncaya kadar.
O tüy Simurg'un yuvası kaf dağına çıkmaya karar verdirmiş kuşlara. Yedi zorlu vadi aşıldıktan sonra küllerinden doğan anka kuşuna ulaşabilirlermiş...
Yol zorluymuş... Kimi güzel tüylerinin bozulmasından korkmuş, kimi tepelerdeki yuvasını kaybetmekten endişelenmiş kimi de güle olan aşkını hatırlayıp geri dönmüş. 30 kuş kalmış sadece... Yollarına devam etmişler.
Simurg'un yuvasına vardıklarında fark etmişler ki aslında Simurg kendileriymiş. Çünkü Farsça'da si otuz, murg ise kuş demekmiş... Aradıkları güç kendilerinde imiş aslında...
Yaptıkları yolculuk da kendilerineymiş.
Yolculuğun ödülü ise kendini bulmak, tanımak olmuş... Her zorlukta küllerinden doğacaklarına inanmışlar ve daha yükseklere doğru uçmuşlar...
LAYIGIYLA YASAMAK
Her çocuk bir Simurg... Eğitim kanatlarının gücünü göstermeli onlara... Gerektiğinde yanabilecek cesareti vermeli, küllerinden doğmayı öğretmeli... Özdeğerlerini en derinlerden hissettirmeli... Bunun için ise, her şeyden önce rol model olabilmeli... Kaç yetişkin hayatımızın sorumluluğunu alabiliyoruz?
Sorumluluğun maddi kazançtan ibaret olmadığını ne kadarımız idrak edebiliyor? En büyük sorumluluğun bu hayatı layığı ile yaşayabilmek olduğunu biliyor muyuz? Layığı ile yaşamak derken evvela kendimiz olmaktan bahsediyoruz... Kendimize ihanet etmemekten, sunulanlara razı olmaktan öteye geçip yaşama katkı sağlamaktan... İnsani boyuttan yani... Kendimize ihanet etmemek ise doğruya doğru diyebilmekle başlamakta. O doğrularla hareket edebilmekle. Zamanın şartları bahanesinin arkasına sığınıp, kalıp değiştirmemekle de devam etmekte. Yalnız dahi kalsanız, yanlışa düşmemekle yani. Diklenmeden dik durabilmekle. Hayat döngülerden oluşuyor... Değişen durumlarda değerler sabit sadece... Öyleyse dayanağımız o değerlerimiz olmalı.
YANMAYA CESARET ETMEK
Kendi küllerinden doğmadan önce kendi alevleri ile yanmaya cesareti olmalı kişinin. Kül olmadan kendimizi nasıl yenileriz? Ayağa kalkabilmenin yolu da yere düşmekten geçmiyor mu?
Öyleyse düşmekten de korkmamalı.
O düşmelerdeki hikmeti görmeli ama kalkarken. O hikmet de yine Simurg efsanesinde gizli... Hikayede gönlünü sultan kuşa kaptıran güvercinin küllere kendi hayatını bağışlamasını hiç unutmamalı. Sonrasında o güvercinin, Simurg'un kanatları ile yükselişini, önce birbirlerine sonra hayata tutunuşlarını. Güçlerine güç katışlarını... Öncesinde ise arkasına bile bakmadan Simurg'u terkedenleri... Felaket gibi görünen bitişlerin ne büyük başlangıçlara gebe olabileceğini. Gerçek dostlarla, sahici hayatlara kavuşulabileceğini.
Dedik ya, hayat döngülerden oluşuyor. Servet, makam, bilgi sürekli yer değiştiriyor. Dayanağımızı çok dikkatli seçmeli öyleyse... Mesela duruşu olmadan Yaradanın bize layık gördüğü şerefe nasıl ulaşabilir insanoğlu? O duruşlar ki, insana olan inancımızı da arttıracak. Öyleyse, yanmaya cesaret edebilen, sonrasında küllerinden ayağa kalkabilen, sorumluluk alabilen, gerçekleri için mücadele edebilen tüm Simurglara selam olsun !