İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur sözünü bilim, kısmen kanıtlıyor.
Elbette insan değişir, gelişir. Aksi takdirde hayatta büyük bir umutsuzluk hakim olurdu. Ancak diğer yandan uzmanlar diyor ki, hayatta 0-6 yaş vardır, yaşamın geri kalan kısmı ise o döneme dönme çabası ile geçer. Yani o yaşlarda ve sonrasında çocukları ne kadar dayanıklı hale getirebilirsek, ileriki hayatlara da o oranda hazır hale getirebiliyoruz. Tabii ki, bu dayanıklılık kuracağımız güçlü bağlarla da ilişkili. Güçlü bağ kurmak ise, sadece ilgi göstermek anlamına gelmiyor. Çocuğun özgürlük arzusuna saygı göstermek de, güçlü bağın olmazsa olmazlarından.
Yani onun ihtiyaçlarını doğru kavrayıp, istisnasız her gerektiğinde yanında olmak o bağların hem göstergesi hem de sağlamlaştırıcısı.
Bir diğer deyişle; anne, baba ya da bakımı üstlenen kişi çocuğun beyniyle, ruhuyla nasıl bir ilişkide olacağını bilmeli, hissetmeli. İnsan beyni ancak bir başka beyinle büyüyor yani. Ruhu da öyle...
BİLGİ KİRLİLİĞİNİN ETKİSİ
Yaz tatilinde geçirilen ortak zaman dilimleri arttıkça kendimizi, ebeveynliğimizi daha çok sorgular olduk. Üstelik bir de, yaşanan bilgi kirliliğinin etkisi ile ne yapacağımızı da şaşırmış durumdayız. Bir yandan mükemmel anne baba olma çabalarımız, diğer yandan teorikte bildiklerimizin pratikte işe yaramadığını tecrübe etmemiz bizleri hem yoruyor hem de çaresiz hissettiriyor. Tam bu noktada bize yardımcı olacak soru yine uzmanlardan geliyor: Çocuğun yaşı ne olursa olsun, nasıl bir ebeveyn olursam, onun yaşamını hangi açılardan etkileyebilirim?
Mesela, çocuk hepimizin bildiği gibi doğduğunda annesine bağımlıdır. Annesini kendi gibi görür, ayrı insanlar olduklarını bile fark etmez. Anne bu dönemde çocuğa ilgi gösterir, mimikleri, yüz ifadesi, hareketleri ile insanlar arasında kurulan bağın yaşattığı mutluluğu bebeğe öğretir. Karşılıklı bağ kurulur. Zamanla anne, çocuğun davranışlarından, mimiklerinden, ses tonundan ne istediğini anlar hale gelir. Güçlü bağın en temel şartı, her yaşta, annenin çocuğun gereksinimlerini hissedebilmesidir.
Bu, ileriki yaşlarda evladın söylediklerinin tam tersi bile olsa. Dinlemek kadar hissetmek de anneliğin temel yeteneklerinden.
Duygusal açlığın doyurulması ancak bu şekilde mümkün. Bu bağ zayıf olduğunda çocuğun sadece anneyle ilişkisi zarar görmeyecek, ileriki zamanlarda sosyalleşmekte, empati kurmakta zorlanacak; bir başka deyişle insani yönü zayıf kalacak. Bu yüzden bebekle kurulan iletişimin hayati bir önemi var. Tabi, sonrasında da...
MÜKEMMEL OLAMAZSINIZ
Herkes anne olabilir, annelik becerisi ise çabayla öğrenilir. Mükemmel annelik mümkün değil, olsa da sağlıklı değil. Asıl önemli olan yeterince iyi anne olmaktır. * Bir de babalar var tabi.
Babaların sosyal becerisinin yüksek olmasının çocuklar üzerinde etkili olduğu saptanmış. Her ne kadar ilk iletişimi anne sağlasa da, çocuklar dış dünyayı babalarının gözüyle görmekte. Örneğin erkekler neler yapar sorusunun cevabı çocuk için babanın davranışlarında saklı.
Silik ya da feminen bir baba figürü bir çok karmaşa yaşatabilmekte çocukta. Erkek çocuklar sosyal kimlik rollerini babadan ya da baba yerini alan figürden öğrenir. Kız çocuklar için de baba çok önemli. Babasından yeterli ilgi, sevgi ve şefkat gören kız çocuklarının ileriki yaşlarda da sağlıklı ilişkilere yöneldiği, yaşça büyük erkeklere ilgi duymadığı görülmektedir. Duygusal eksiklik hisseden kız çocuklarının kendilerini saplantılı ilişkiler içinde bulduğu ve girdikleri döngüde zorlandıkları da bilinen gerçeklerden. Tatiller bağların güçlendirilmesi için önemli fırsatlardan. Yaz tatilimiz sağlıklı ilişkilerin güçlü bağların sağlamlaştırıldığı bir dönem olsun hepimiz için. Çocuğun yaşı kaç olursa olsun hiçbir zaman bu bağları kurmak ve güçlendirmek için geç değil. *Selçuk Tugaç/Fatih Pulat