Sahte doktor vakasından sonra şimdi bir de sahte avukatımız oldu. Hanımefendi, avukat cübbesiyle adliyenin baro lokalinde ve mahkemeler önünde boy boy fotoğraf çektirmiş, bunları da sosyal medyasından paylaşmış.
Öyle de fütursuz! Bu rahatlıkla 4 kişiyi, devlet arazilerini 49 yıllığına kiralayabileceği ve icradan otomobil satın alabileceği iddiasıyla 3 milyon TL dolandırmış. Sonra da, "Eski sevgilim avukattı, onun yanında katiplik yaptım.
Bu yüzden avukatlık mesleğine özendim. O ortama girmek beni daha da mutlu etti" diyerek savunmuş kendisini.
TEK ORTAK NOKTA
Bu haberi okuyunca hemen avukat arkadaşlarımı aradım. Onlara "Sahte avukatı savunur musun?" diye sordum.
Hepsinin bir konuda görüşü ortaktı. "Ne olursa olsun, kim olursa olsun savunma anayasal bir haktır." Ancak sadece bir avukat diğerleri gibi savunmanın bir hak olduğunu tekrarladı ama bu görevi kendisinin almayacağını söyledi.
Pek çoğu ortak görüşte birleşse de onların da birbirinden ayrılan fikirleri vardı. Mesela biri, "Sadece doğru bir şekilde yargılanıp yargılanmadığını, haklarının anlatılıp anlatılmadığını takip ederim" derken biri, "Etkin pişmanlık gibi hususlar konusunda bilgilendiririm, bu sayede de mağdurların da mağduriyetinin giderilmesi de sağlanır" dedi. Bir başkası, "Her ne olursa olsun Hipokrat yemini bağlamında tıpkı bir doktor gibi mesleğin etik kuralları gereği bu konuda tüm desteği veririm" diye konuştu. Savunmaya nereden başlayacaklarını söyleyenler de oldu.
'Bİ SOR NİYE YAPTIM?'
Ben tüm bu görüşlerden şunu anladım ki, ortada bir suç olsa da savunma hakkı tek gerçek.
Ama yöntem ve düşünceler çok farklı. Savunurum diyenler meslek etiği, savunmam diyenler de kişisel etik gereği olduğunu söylüyor. Herkes kendi açısından çok haklı. Bu yüzden doğruyu bulmak çok ama çok zor. Suçlu da kendine göre haklı, o da "Bi sor niye yaptım?" diyecektir. Her suçun bir kılıfı var çünkü...
Bu arada belirtmek isterim ki kadınlar konuya daha duygusal bakar sanıyordum. Yanılmışım!