Ticaret savaşları kurları nasıl etkiler?
Amerika Başkanı Trump'ın siyasette olduğu gibi ekonomide de ilginç çıkışlar yapması hem belirsizliğe hem de gerginliğe neden oluyor. Davos'da Hazine Bakanı Steven Mnuchin'in "daha güçlü dolar ticaret ve fırsatlar açısından iyi haber" şeklinde yaptığı açıklama ile başlayan ve sonrasında Trump'ın alevlendirdiği dış ticaret konusu bir yerde savaşa dönüşecek noktaya kadar geldi. Bir dizi serbest dış ticaret anlaşmalarına imza atan ülkeler bana mısın demeden ihracat pastasından alacakları payı büyütmenin çabasına girdiler.
Amerika'nın başlattığı dış ticaret savaşları nasıl gelişir? Piyasalara nasıl yansır?
Aslında şu soru daha kritik: Amerika bu savaşı istediği gibi yönlendirebilir mi?
Yanıt eğer yönlendirir ise dolar diğer para birimlerine karşı fazla değerlenmez sonucu çıkarabiliriz. Aksi takdirde doların ve euronun daha doğrusu gelişmiş ülke paralarının değer kazanma süreci tahminlerin daha üzerinde bir hızla gerçekleşebilir.
ABD'NİN AÇIĞI YÜKSEK
Geçen yıl Amerika'nın ihracatı yıllık yüzde 6,6 artışla 1,5 trilyon doları geçti. Buna karşın ithalatı yüzde 7,2 yükselerek 2,4 trilyon dolara kadar çıktı. Amerika'nın aleyhinde olan bu sonuç sonrasında dış ticaret açığı 863 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Hiç de az değil... Aslında yüksek açığı fazla da yadırgamamak lazım. Çünkü Amerikan firmalarının bir kısmı ucuz işçilikten yararlanmak için üretim merkezlerini Uzakdoğu ülkeleri başta olmak üzere diğer ülkelere taşımıştı. Dolayısıyla bu ülkelerde kendi markasıyla yaptığı üretimler Amerika'ya ithalat kapsamında giriş yapabiliyor. Bu nedenle de ithalat rejimini bugüne kadar gevşek tutmayı tercih etti.
Amerika'nın ithalat politikasının 3 temel özelliğini Ekonomi Bakanlığı şöyle sıralıyor;
Amerikan halkının ithalat eğiliminin oldukça yüksek olması, göreceli olarak iç ekonomik planlamasının yokluğu ve doların uluslararası piyasalarda dominant para birimi konumu...
Trump'a başlattığı bu savaş ve ipleri gerdiği için kızıyoruz. Ancak Amerika'nın, alüminyum ve çelik için son uygulaması hariç, gümrük vergileri oldukça düşük. Ortalama bağlı tarife oranı sadece yüzde 3,5...
TRUMP'A DEĞİL FED'E BAĞLI
Amerika'nın yüksek dış açığına karşın Avrupa ve Uzakdoğu Asya ülkeleri çoğunlukla fazla veriyorlar. Euro Bölgesinin cari fazlası toplam milli gelirinin yüzde 3,5 düzeyine çıkıyor. Çin'in yüzde 1,6, Japonya'nın yüzde 3,7, Almanya'nın yüzde 7,8 ve Güney Kore'nin yüzde 7'lere kadar ulaşmış durumda... Bu resim karşısında Trump hem üretim merkezlerinin yeniden Amerika'ya kaydırılmasına ve mümkün olduğunca da ithalatı zorlaştırmaya çalışarak bu asimetriyi ortadan kaldırmak istiyor. Bunu başarması hiç de kolay değil. Bu yılın aylık rakamlarından zorluğun boyutlarını anlayabiliyoruz.
Koyduğu gümrük tarifelerine rağmen açık biraz daha genişlemiş.
Vergi ile ithal malı pahalılaştırmak ve düşük değerli dolarla ihraç mallarının rekabet gücünü artırmak istiyor. Maliye politikası kısmen tutar. Ama para politikası bağımsız FED'in alanına giriyor.
Enflasyon ve büyüme hedeflerini gözeten FED kuşkusuz kendi işine bakacak, enflasyon, istihdam ve büyüme verilerine göre normalleşme yönünde adım atacaktır.
Toparlayalım...
Trump'ın isteyeceği ya da aştığı dış ticaret savaşı değil, FED'in 3 mü yoksa 4 kez mi faiz artıracağı ve bilanço normalleşmesine yönelik alacağı aksiyonlar belirleyecek doların seviyesini. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, dış borçları yüksek kırılgan ülkeler yıl içinde kur riskini belirgin bir şekilde hissedecekler.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.