Sağlık tarafındaki gidişat yüzünden piyasalar oldukça tedirgin. Özellikle gelişmekte olan ülke piyasaları daha da tedirginler. Dış borcu yüksek olan döviz girişlerine yoğun gereksinimi olan piyasalar çok daha tedirginler. Gelişmiş ülke merkez bankaları her ne kadar küresel likiditeyi bugüne kadar görülmemiş ölçülerde genişletmiş olsalar da likidite çoğunlukla gelişmiş ülkelerde kalıyor. Çünkü belirsizliklerin yoğunlaşması yabancı sermayenin risk algısını etkiliyor. İşte bu yüzden mümkün olduğunca beklentileri iyi yönetmek gerekiyor. Yani yabancı yatırımcıların kur ve faiz öngörülerini sağlıklı yapabilmelerini sağlayacak politikaların uygulanması hayati önem taşıyor.
FAİZ VE KURLAR YÜKSELMEMELİ
Burayı örneklerle açalım. Dolar TL kuru 7 TL iken Borsa İstanbul'a gelen bir yatırımcının 100 dolarını TL'ye çevirip hisse senedi aldığını varsayalım. 700 lira değerindeki hisse senedinin yüzde 10 değerlenmesi sonucunda elinde 770 TL olacak.
Bunu yeniden dolara çevirmek istediğinde kurun 7,5 TL'ye çıkması durumunda elinde 102,6 dolar olacak. Bir yerde dolar cinsinden yüzde 2,6 getiri sağlayacak. Eğer kurlar daha da yukarı gelirse kazancı da aşağı inecek. Sonuçta kendi piyasasını terk edip riskli bir piyasaya geliyorsa üstlendiği riskin primini de almak isteyecek. Yabancı yatırımcının gelmesi için yüksek getiri öngörüsünden çok "kurların yükselmeyeceği" beklentisinin verilmesi gerekiyor.
Diğer bir örneği de tahvil yatırımcıları için verelim. Yüzde 9 faiz getirili 100 TL nominal değerli tahvili yabancı bir yatırımcının aldığını varsayalım. Bu tahvilden her yıl 9 TL getiri elde edecek. Eğer bu arada faiz oranları çıkar ve yeni ihraç edilen tahvillerin getirileri daha yüksek olursa yabancı yatırımcının elindeki tahvilin piyasa değeri 100 TL'nin altına gerileyecek. Çünkü elindeki tahvilin sağlayacağı kazanç yeni tahvillerin sağlayacağı kazançtan daha düşük... Bu yüzden tahvilini vadesinden önce satmak istediğinde faizlerin yükseliş oranı ölçüsünde 100 TL'nin altına inecek.
Bir yerde 100 TL'ye aldığı tahvili 95 TL'ye satmak zorunda kalacak. Dolayısıyla yabancı yatırımcının risk alarak başka bir ülke tahvilinde pozisyon alması için faiz oranlarının yükselmeyeceği beklentisinin verilmesi gerekiyor.
RASYONEL POLİTİKALARLA MÜMKÜN
Kurların ve faizlerin yükselmeyeceği beklentisi de ancak rasyonel politikalar uygulanması halinde mümkün olabiliyor.
Palyatif önlemlerin çok kısa vade dışında etkisi olmadığı gibi bazı yan etkileri de beraberinde getiriyor. Sonuçta Merkez Bankası'nın TL faiz oranını bu seviyelerde tutması pek mümkün görünmüyor. Ya bankaları fonlarken ağırlıklı ortalama fonlama oranını diğer kanalları da kullanarak yükseltmeli ve bir yerde dolaylı faiz artırıma gitmeli. Ya da 20 Ağustos'u beklemeden olağanüstü toplantı ile politika faiz oranını yüzde 8,25'in kayda değer oranda üstüne çıkarmalı. Aksi takdirde döviz alımını zorlaştırarak, bankaların swap işlemlerini sınırlandırarak piyasaların tansiyonu düşmeyecek gibi görünüyor. Faizler rasyonel seviyesine çıkarsa kurlarda makul seviyelerine geriler ve yatırımcılarında beklentileri şekillenerek yatırım iştahları artar.
Aslında Merkez Bankası açısından daha da önemlisi enflasyonu doğrudan etkileyen son yıllarda yükselmesinde aslan payına sahip birikimli kur etkisi de kendini tam hissettirmeden baskılanmış olur. Aksi takdirde yılsonu enflasyon beklentisini bir kez daha yukarı yönlü revize etmek zorunda kalabilir.