Bugüne kadar büyüklüğüne hiç tanık olmadığımız küresel likidite var. Gelişmiş ülke merkez bankaları bilançolarını tahvil ve diğer menkul kıymetlerle doldurdular. FED kısa süre içinde 4 trilyon dolara yakın tahvil ve ipoteğe dayalı menkul kıymet alıp bilanço büyüklüğünü 7 trilyon dolara çıkardı. Yani parasal tabanı genişleterek küresel düzeydeki dolar hacmini 7 trilyon dolara yüksel tmiş oldu. Aynı şekilde Avrupa ve Japonya merkez bankaları da piyasaları euro ve yen'e boğdular.
Yani 2008 küresel krizi sonrasında izlediğimiz aynı senaryo yine oynanıyor.
Açıkçası işe de yaramıyor değil.
Küresel ekonomi özellikle de gelişmekte olan ülkeler hızlı toparlıyorlar, büyüme hızları belirgin bir şekilde artıyor. Çünkü sermaye akımları getirilerin yüksek olduğu gelişmekte olan piyasaları tercih ediyorlar. Ancak içinde bulunduğumuz küresel krizde durum 2008 krizine nazaran daha farklı. Belirsizlikler nedeniyle sermaye akımları tam anlamıyla mobil olamıyor, çoğunlukla da gelişmiş ülkelerde kalıyor. Zaten bu yüzden ABD borsaları tarihi rekorlar kırıyorlar. Ya da altın halen hisse senetlerine alternatif olabiliyor yüksek getirili gelişmekte olan ülke tahvillerine rağmen...
FARKLI BİR DURUM VAR
İşte bu ekonomik konjonktüre neredeyse ilk kez tanık oluyoruz. Önceleri Türkiye'nin döviz ihtiyacı olduğunda, cari açığın finansmanı veya özel sektör dış borçlarının çevrilmesi gibi, yabancı sermaye girişleri olurdu. Çoğunlukla mali kesime gelen ve sıcak para olarak tanımladığımız döviz girişleri döviz talebini büyük ölçüde dengelerdi. Sonuçta makul seviyede kalan talep açığı kısmi döviz artışına neden olurdu.
Özel ve kamu kesimin yılsonuna kadar yapacakları dış borç servisleri şöyle;
Hazine Bakanlığı verilerine göre 2020 sonuna kadar ödenecek kısa vadeli borç toplamı 7 milyar 63 milyon dolar. Bunun 6 milyar doları özel kalan tutarda kamu kesimine ait. Ek olarak uzun vadeli borçlardan kupon ve diğer faiz ödemeleri yükümlülükleri de var. Bunların miktarı ise 23 milyar 634 milyon dolar. Toplamda 30 milyar dolar civarında dış borç ödemesi yapılacak yıl sonuna kadar. Bir de buna cari açığı eklediğimizde döviz talebinin 40 milyar dolarları aştığı sonucuna varıyoruz. Bitmedi... Yurtiçi yerleşiklerin TL'den yeterli getiriyi elde edemedikleri algısı ile dolara dönme eğilimleri de döviz talebini canlandıran diğer bir faktör.
ARZ TARAFI GÜÇLENMELİ
Dövizin talep tarafındaki bu hacme karşın arz tarafındaki hacim oldukça sınırlı kalınca yüksek döviz talep açığı sonucu kurlar da yukarı yönlü hareketini sürdürüyor. Yerleşiklerin TL'den dolara dönüşü rasyonel politikalar ile engellenip dövizin talep tarafı rahatlatılabilir, kur basıncı düşürülebilir. Rasyonel politikalar kuşkusuz risk algısını da değiştirecek yabancı sermayenin iştahını artıracaktır. Kısacası basit bir denklem var çözülmesi gereken... Pozitif reel faiz ve rezervin güçlendirilmesi gibi fiziki önlemlerin yanı sıra Merkez Bankası'nın iletişim kanalı ile güven vermesi.