Cahit Sönmez

Şubat ayı enflasyon verilerinin anlamı

Temel makroekonomik verilerin son durumunu ve satır aralarında kalan noktaları da dikkate alarak yorumlamaya çalışıyorum. Sıra geçen hafta TÜİK tarafından açıklanan Şubat ayına ait enflasyon verilerinde. Analize başlamadan önce her zaman olduğu gibi bazı teknik konulara değinelim. Malum pandemiye yönelik alınan önlemler çerçevesinde para politikalarının sonuna kadar gevşetilmesi küresel düzeyde enflasyon sorununu yaratmıştı. Tabi bu doğal bir sonuç... Ekonomilerin performansında gerileme olduğunda merkez bankaları faiz oranlarını aşağı çeker ve tahvil ya da benzeri menkul kıymet alımlarıyla piyasalara likidite verirler. Piyasalara gelen likidite de bankalar tarafından kredi olarak tüketim ve yatırıma dönüşür. Genişleyen kredi kanalları yoluyla tüketim artırılınca talep yanlı enflasyon kaçınılmaz olur.

HEM ARZ HEM TALEP BASKISI
Bu klasik tabloya daha önce tanık olmadığımız bir faktörü de ekleyelim. Talep yanlı enflasyona aynı zamanda arz yönlü enflasyon da eşlik etti. Pandemi nedeniyle kapanmaların olması ve bu yüzden üretimlerin sekteye uğraması da maliyetleri artıran unsur olmuştu. Hem maliyet hem de talep enflasyonunun ekonomiler açısından ciddi bir tehdit olduğunu gören merkez bankaları en hızlı şekilde parasal sıkılaştırmaya gittiler. Bu çerçevede politika faiz oranlarını yukarı çektiler ve kredi kanallarını daralttılar.
Hızlı aksiyon almalarının nedeni ise enflasyonda katılık oluşması riski idi. Halen endişeleri devam ediyor. Bu yüzden faiz artırım sürecine devam ediyorlar.
Merkez Bankası yukarıda özetlediğim Ortodoks politikaların dışında bir politika çerçevesi inşa etti. Liralaşma temalı politika çerçevesinde büyümeyi teşvik etmek amacıyla faizleri aşağı çekti. Aynı zamanda yüksek negatif reel faizlerin olumsuz etkilerini minimize edebilmek için de makroihtiyati tedbirleri uygulamaya koydu.

BİZİM BEKLEDİĞİMİZ SONUÇTU
Şimdi sonuçlara bakalım... Şubat ayında talep enflasyonu göstergesi TÜFE aylık yüzde 3,15, maliyet enflasyonun göstergesi Yİ-ÜFE ise yüzde 1,56 düzeyinde gerçekleşti. Bu aylık veriler sonrasında yıllık bazda TÜFE yüzde 55,18 ve Yİ-ÜFE de yüzde 76,61 seviyesinde gelmiş oldu. Ocak ayında TÜFE'nin yüzde 57,68 verisini dikkate aldığımızda enflasyondaki düşüşün zayıfladığını söyleyebiliriz. Aralık ayındaki güçlü baz etkisi ile belirgin bir şekilde enflasyonun gerileyeceğini öngörebiliyorduk.
Ancak Ocak ayında da güçlü baz etkisi olmasına rağmen düşüş sınırlı kalmıştı. Şubat ayında da enflasyonun kısmen patinaj yaptığını görüyoruz. Bu da bizlerin beklediği sonuçtu.
Burayı biraz açalım. Enflasyonist süreçte negatif reel faiz ile büyümeyi destekleyen politikalar talepleri uyarıyor ve özellikle özel tüketimler artıyor. Sonuçta ekonomi kapasite üstü çalışmaya zorlanıyor. Özel tüketimlerin artmasıyla beraber "çıktı açığının" artması da talep yanlı enflasyonu beslemeye başlıyor.
Ülke olarak yaşadığımız deprem felaketinin ekonomik sonuçlarının da önümüzdeki aylarda ne yazık ki enflasyon üzerinde olumsuz etkileri olacak. Depremin olduğu coğrafyada tarım ve imalat önemli sektörlerdi. Üretimde yaşanacak kayıp neticede gıda enflasyonunu yukarı çekebilecek. Bu da enflasyonun düşüşünü yavaşlatacaktır. Dolayısıyla Merkez Bankası tüm bu faktörleri dikkate alarak politika uygulamalarını gözden geçirebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.