Bayraklı'da depremde yıkılan binaların çürük olduğunun daha önce ilçe belediyesi tarafından tespit edilmiş olmasına rağmen hiçbir adım atılmadığının ortaya çıkması üzüntümüzü daha da artırdı. Bu durum, yıkılan binalarda yaşayanların göz göre göre ölüme gittiğini gösteriyordu.
Yeni Asır olarak iki gündür yaptığımız haberlerle bu binaların riskli olduğunun tespit edilip yıkılması konusunda Büyükşehir ve Bayraklı Belediye Başkanlarına görev ve yetki veren kanun maddelerini gündeme getiriyoruz. Dönemin Bayraklı Belediye Başkanı CHP'li Hasan Kabarağ'ın bu binaların yıkım riski taşıdığını tespit ettiklerini ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bildirmedikleri yönündeki açıklamasını da dün "Gafletin itirafı" başlığıyla manşet yaptık.
'YIKMA YETKİMİZ YOKTU'
Bu haberimiz üzerine Karabağ aradı.
Karabağ, İmar Kanunu'nun 39. maddesi başta olmak üzere kanunların kendilerine deprem riski taşıyan binaları tespit edip yıkma yetkisi vermediğini savundu. Kendilerine verilen yetkinin 'durduğu yerde' yıkım tehlikesi taşıyan binaların yıkılmasıyla ilgili olduğunu, zaten böyle onlarca binayı da zamanında yıktıklarını anlattı.
Belediye bünyesinde deprem etüd merkezini kurarken amaçlarının vatandaşa bir fikir vermek olduğunu ifade eden Karabağ, "Merkezimizin verdiği raporlar üst düzey raporlar değildi. Hukuki altyapısı yoktu. Bu raporları lisanslı kuruluşlar karot testi ve kapsamlı risk analizi yaptıktan sonra verebiliyor.
Bizim raporlarımızın bağlayıcılığı yoktu. O yüzden biz bunu apartman yöneticilerine vererek kendilerini binalarının riskli olduğu konusunda uyardık" dedi.
'BİNLERCE İNSAN KURTARDIK'
Yaptıkları uyarılar sonucu onlarca binanın yenilendiğini ifade eden Karabağ, "Yani hayatını kurtardığmız binlerce insan var. Ancak, bunlara yazık olmuş. Bizim merkezimizin lisansı olmadığı için yetkisi de yoktu. Bu nedenle hazırladığımız raporları Bakanlığa sunsak da hiçbir geçerliliği yoktu. Biz vatandaşı lisanslı bir kuruma git test yaptır diye yönlendirdik.
İnsanlara iyilik yaparken 'Şunu da niye yapmadın, bunu niye yapmadın?' diye suçlamanın bir manası yok" diye konuştu.
Karabağ'a ısrarla, "Başkanım burada sizin bu binaların depremde yıkılma riski taşıdığını tespit etmenizle artık cin şişeden çıkmış. En azından Bakanlığa bunu bir yazıyla sunabilirdiniz. Bugün de çıkıp 'Biz zamanında uyardık ama bir şey yapılmadı' deme hakkına sahip olurdunuz. Böyle bir tespitten sonra bir belediye başkanının yapacağı hiçbir şey yok muydu?" diye sordum. O da ısrarla "Biz bunları bakanlığa versek, 'Siz tamam yapmışsınız ama sizin yaptığınız hukuki altyapısı olmayan bir çalışma. Mal sahiplerinin gelip bize müracaat etmesi lazım' diyecekti. Hem buraların riskli olduğunu ilgili yerler biliyor.
Bakanlığın güçlendirdiği kendi binası da bu bölgede. Riskli yerleri bütün kurumlar biliyor ama hiçbiri bir şey yapmıyor. Bir şey yapanın ise, suçlanması çok yanlış.
Bu işi getirip Bayraklı Belediyesi'nin üzerine yıkmanın anlamı yok" dedi.
BEN İKNA OLMADIM
Açıkçası Karabağ'ın anlattıkları beni ikna etmedi. Bir belediye başkanı eğer ilçesindeki binaların bir kısmının depremde yıkılabileceğini bu şekilde tespit etmişse elinde yetki yoksa bile (ki var) gerekirse ortalığı ayağa kaldırıp bu tehlikeye dikkat çekebilirdi. Ama Karabağ, döneminde sadece genel ifadeler içeren bir iki basın bülteni yayınlama dışında hiçbir şey yapılmadı.