Et ithalatı çare mi?
Yani, bir et uzmanı...
Son günlerde kırmızı et fiyatlarının artması, Türkiye'da hayvan varlığı konusunda ciddi tartışmalar gündeme geliyor.
Buna bir de "et ithalatı" eklendi.
***
1980'lu yılların başında hayvancılık ile ilgili ciddi bir problem yoktu.
Turgut Özal'ın başbakanlıktaki ilk yıllarıydı.
Hayvan varlığımız iyi idi.
Bülent Arman o yılları değerlendiriyor:
"Hükümet 24 Ocak kararlarının devamını uygulamakta ısrarlıydı. Liberal Ekonomi başlığı altında et ithalatını serbest bıraktı. Avrupada çok önaemli sübvansiyonlar vardı. Türkiye'ye kilosu 1 Mark'tan et satıldı. Bu Alman firmaları bize eti 1 Mark'tan satarken Avrupa Birliği fonlarından 5 Mark sübvansiyon, yani teşvik alıyordu. Burada amaç, bizim buradaki üretimimizi baltalamak ve bizii ithal ete mahkum hamle getirecek bir ortam hazırlamaktı."
* * *
Bülent Arman'ın verdiği bilgiye göre; 1990'dan itibaren nüfusumuzuda yüzde 27'lik bir artış yaşanırken, hayvan varlığımızda yüzde 34'ü bulan bir düşüş var. 64 milyon büyükbaş hayvan sayısı 43 milyona düştü.
Bülent Arman, kısa vadede çare olarak besilik dana ithalatı yapmamız gerekiyor.
Arman:
"200 kilo ile 270 kiloyu geçmemek üzere besili dana ithal etmemiz lazım " diyor ve ekliyor:
" Peki neden besilik dana? Cevabı aslında çok basit. Besilik dana gelirse yanında birçok sektörü harekete geçiriyor. Yem sektörü çalışacak, kestireceksiniz entegre tesisler çalışacak, derisi deri fabrikalarına gidecek, sakatatçılar çalışacak, yani birçok sektörü harekete geçireceksiniz. Et ithalatında bu yan faktörlerin etkileri olmuyor. İnanın et gelirse sektör olarak belimizi doğrultamayız. Sektör biter..."
***
Bülent Arman'a göre; bizim süt üretiminden ziyade et üretimine bakmamız lazım. Zira sütte günlük dönen bir çark var.Hayvancılıkta bu böyle değil. Et üretiminde sermaye dönüm hızı çok uzun, yaklaşık yılda bir kez üretim yapabiliyorsunuz. Bu parayı kazandınız kazandınız, kazanmadınız, bunun için ikinci bir fırsat ancak bir sene sonra karşınıza çıkıyor. Telafi için bir sene bekelemek zorundasınız.
kentten
Yolgörmez'in tarlası nerede?
Yolgörmez'ler Karadeniz'lidir ama yarım asırdır İzmir'e katkılarıyla, pekçok dalda hizmetleriyle tanınır. Rahmetli M.Ali Yolgörmez, ebediyete göçünceye dek hem ekonomiye, hem spora, hem de siyasete katkı koymuş insandı. Ülküspor'da uzun yıllar başkanlık yaptı, Fırıncıların Kralıydı ve de siyasetin de gizli kahramanlarındandı. Oğlu Coşkun Yolgörmez bunlardan spora pek bulaşmadı ama, siyasetteki ağırlığını kimse yadsıyamaz. Yolgörmez, önce Doğru Yol ve ardından Demokrat Partilidir ama arada yönetimle problemleri çıkar, çekilir, başka partilerle flört ettiği dedikoduları yayılır. Geçenlerde onun siyasetçi dostlarıyla bir sohbetteki parolası pekçok siyasetçiye örnek olacak nitelikte. Tabii bulundukları partilerden memnun değillerse. Coşkun Yolgörmez'e sormuşlar, "Partiyle aran bozuk galiba. Şimdi n'apacaksın ?"
Cevap harika:
"Vallahi benim seyyar bir tarlam var. Yağmur ne tarafa yağıyorsa o tarafa yönlendiririm. Hiçbir zaman da kuraklık yaşamam..."
Özel kalemlerin kaleminden
Bir makamın namusudur özel kalemi. Kapalı kapılar ardında kalması gerekenlerin kalemidir bir nevi. Her başarılı yönecitinin ardında, başarılı da bir özel kalemi olması gerektir.
Geçtiğimiz yıllarda Özel Kalem Müdürleri de bir araya gelerek dernekleştiler. Ardından pek çok başarılı organizasyona da imza attılar. Özel Kalem Müdürleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği içerisinde mesleki gelişime önem vererek üyelerine yönelik eğitim çalışmalarına başladılar.
Duyduk ki, "Özelkalemler" isimli bir de dergi çalışması yapıyorlarmış. Elimize geçen 5. sayısı, emek harcanarak dolu dolu hazırlanmış. Arzu Efilti'nin Yazıişleri Müdürlüğünü yaptığı dergi ekibi, canla başla çalışarak ilgi çekici bir çalışma ortaya çıkarmışlar.
Özel kalemlerin kalemine sağlık...
küpe
Sevmek, iki insanın birbirine değil, beraberce aynı doğrultuda bakmasi demektir.
S. Exupery
fıkra
Fransız kadını
Bir rejisör Fransız kadınlarını anlatıyordu:
"Başka kadınlara göre mukayesi cazibeye sahiptirler. 16 yaşında bir çiçek tomurcuğu kadar sırdır. 25 yaşında zarafetin sembolü haline gelir. 30 yaşında en mükemmel olurlar."
Rejisörün devam etmediğini gören, Françoise Sagan : Ya 30 yaşından sonra ?" diye sordu.
"Bunun cevabını veremeyeceğim. Zira, Fransa'da 30'unu geçmiş kadına rastlamadım."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.