Giriş Tarihi: 28 Ekim 2012, 18:09
Birinci Dünya Savaşı'nı takiben yıllar süren bağımsızlık savaşından sonra, Osmanlı İmparatorluğu enkazı üzerine, yine Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliginde, 89 yıl önce 29 Ekim 1923'te Turkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Cumhuriyet'in ilanını Türk ulusunu geçmişin karanlıklarından 20. yüzyıla taşıyacak bir seri devrimler takip etti. Cumhuriyet'in ilanı ve Türk Devrimi, yalnız Türk ulusu için değil, yalnız geri bırakılmış uluslar için de değil, bütünüyle uygar insanlık için dikkatle üzerinde durulmaya değer bir devrimdir.
Türk Devrimi, tarihimizin en karanlık anında bize, Türk ulusuna, yepyeni bir yaşam ve umut getirdi; bize güç sağladı ve kendimize güven duygusunu verdi; bizi, Turk ulusunu, yalnız bağımsızlık yoluna değil, çok daha değerli, çok daha ender ve bağımsızlığımızın da gerçek güvencesi olan özgürlük yoluna sağlam biçimde soktu.
* * *
Atatürk'ün Cumhuriyeti ilan edişinden 89 yıl sonra durum değerlendirmesi yaptığımızda kendi kendimize sormamız gereken bir soru var:
"Biz bu güvene layık olabildik mi? Atatürk'ün açtığı yoldan onun sağladığı olanaklarla, Cumhuriyet'i canları pahasına bize getiren atalarımızın aziz anıları önünde alnımız açık, başımız yüksekte 'Ben sizin bize verdiğiniz bu kutsal emaneti korumak, geliştirmek için elimden gelen herseyi yaptım' diyebiliyor muyuz?"
Atatürk'ü sevmek, O'nu tanımak ve anlamakla olur.
Anlamak için de O'nun düşüncelerini, hayat görüşünü, kişiliğinin belirgin özelliklerini, ilkelerini bilmek gerekir. Aynı şekilde, Cumhuriyet'in değerini anlamak için, onun ne sartlarda, nelere rağmen ve ne pahasına getirildigini bilmek gerekir. Öyle ki, Cumhuriyet tarihini öğrendikten ve devrimlerin öncesini, amaçlarını ve getirdiklerini değerlendirdikten sonra, Türkiye'nin parçalanması için sahnelenen oyunlara, Türkiye'nin çıkarlarına karşı girişilen planlara karşı hiçbir Türk'ün seyirci duyarsız olacağı düşünülemez.
Atatürk diyor ki:
"Bugün vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin intibahi ve bu aziz vatanın, her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum."
"Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebed, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin.
Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyet'ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakru zaruret icinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen: Türk istiklal ve Cumhuriyet'ini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
Bütün ulusumuzun Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarken Cumhuriyet devrimlerine sadık kalacağımıza, Büyük Önderimizin bize verdiği görevi gurur ve azimle yerine getireceğimize söz veririz.
küpe
Bir aile ile bir krallığı yönetmek arasında pek büyük fark yoktur.
Montaigne
fıkra
Deli mi ne?
Bir akıl hastanesinin hemşiresi doktora:
"Dışarıda erkek hastalarımızdan birinin kaçtığını sanan bir adam var" dedi.
Doktor: "Bunu da nereden çıkarmış?"
"Adamın biri karısını kaçırmış da..."
geçmişten
İki sağır
Ziver Paşazade Yusuf Bahaettin Bey ile Mahmut Nedim Paşa'nın kardeşi Ahmet Bey gayet ağır işitirdi. Bir gün Boğaziçi vapurunda rastlaştılar.
"Beyefendi İstanbul'a mı?"
"Hayır efendim İstanbul'a gidiyorum."
"Ya affedersin. Bendeniz İstanbul'a gidiyorsunuz sanmıştım."
laflama
* Mesleğimin doruk noktasına gelince, dağcılığı bırakacağım!
* "Hay ağzını öpeyim" dedi. Hatundan çantayı yedi abi ya!
* Dolgun göğüslü bir sekreter aranıyor. Ücret dolgundur!
* Bir ayağın "çu-kur"da, ama hala aklın "uç-kur"da!
* 'Muz Cumhuriyeti' vardır da 'Buz Cumhuriyeti' yok mudur. Hürriyeti var mıdır? Merak ettim işte!
İbrahim Ormancı'dan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.