Tramvay korsanları
43 yaşına kadar meşin yuvarlağın peşinden koştu, bu başarıyı antrenörlük ile taçlandırdı.
Türk futbolunun bu müstesna ismi, kendisini kulübü ile özdeşleştirmişti ki, soyadını bile 'Altınordu' olarak aldı.
Çok ama çok uzun futbol hayatı boyunca, ne Fenerbahçe'nin, ne Galatasaray'ın ne de diğer kulüplerin astronomik rakamlara ulaşan transfer tekliflerini kabul etti.
Altınordulu olarak yaşadı ve Altınordulu olarak bu hayata veda etti.
Şimdi, bu dünyada olmasa bile, yeniden canlanma belirtileri gösteren Altınordu camiasının taptığı bir isim olarak, birleştirici unsur olarak görevini yerine getiriyor.
Sait Altınordu'nun doğum yılı 1912'dir.
Dünyaya gözlerini açtığı yer ise İstanbul'un Üsküdar semti.
16 yaşında İzmir'e geldi ve ailesi ile birlikte Karantina'ya yerleşti.
Sait Altınordu "Ömrümün en güzel yılları Alsancak'ta geçti" diyordu.
Kulüp Orhan sohbetlerinde diyor ki:
"Beni hayata bağlayan, bana güç veren sihirli bir isimdir Altınordu." Ve kadehler yudumlanıyor.
Şimdi size Sait Altınordu'nun özel hayatından bir iki olay...
Tribünlerin değişmez bir sloganı vardır: Bir baba hindi, olaydı şimdi...
Ve Sait Altınordu bu sloganı gerçek hindisiyle sahalarda uyarlayan bir sporcu olmuştu.
Eşi Ayhan Altınordu'yu dinleyelim:
"Sait'in içkiye, özellikle rakıya karşı zaafı vardı.
Ama aldığı alkol onun futbol oynamasına engel değildi. Bunun yanında uğur bellediği hindisini koluna alır, sahaya öyle çıkardı. Oyunun başlamasıyla, hindisini saha kenarına bırakır, sonra tribünlere işaret verirdi:
"Kaç gol atayım?" Bir gol atardı. Seyirci ikinci golü isterdi. Sait futbolu bıraktıktan sonra Amigo Sarı Yaşar, Altınordu'nun maçlarında yeni bir slogan bulmuştu: Bir baba hindi, olaydı şimdi; atardı Baba Sait..."
Sıcak bir yaz gecesiydi. Sait Altınordu, Haşmet Uslu ile birlikte Alay Meyhanesi'nden çıkıp Karantina'ya gitmek üzere Konak Meydanı'na doğru yürüdüler ve yakaladıkları ilk tramvaya bindiler.
Tramvayın sürücüsü, yani vatmanı kenarda sigarasını içiyordu.
Sait Altınordu'nun kafası iyiydi. Bir hamle yaptı ve hareket kolunu çevirip, tramvayı hareket ettirdi.
Tramvay raylar üzerinde yol alıyordu. Herkes şaşkındı.
Yolculardan iri kıyım biri ayaklandı:
"Ulan ne yapıyorsun?" diyerek Sait'e doğru ilerlerken, dibinde duran Haşmet Uslu'nun sıtma görmemiş sesi yükseldi:
"Bana bak... Ulan sensin, ulan senin babandır.
O bizim Sait'imiz. Ulan değil, beyfendidir" Tramvayın içinde kavga büyüyordu ama Sait Altınordu'nun yönetiminde yine de yol alıyordu.
Vatman aracının arkasından bakakalmıştı.
Karşılıklı küfürleşmenin yanı sıra yumruklar da konuşmaya başlamıştı.
Sonunda olaya polisler el koydu. Türkiye'nin ilk 'tramvay korsanları' karakola götürüldü.
Oradan da mahkemeye...
Kavgacı yolcular Sait'i tanımamışlardı.
Kim olduğunu bilmiyorlardı.
Ama hakim onu hemen tanımıştı.
Duruşmada hakim davacı adama sordu:
"Anlat bakalım nasıl oldu?" Adam anlatmaya başladı:
"Efendim bu adam hareket kolunu çekip tramvayı kaçırmaya kalkıştı.
Ben de karşı çıktım. Yanındaki şişko da bana hakaret etti." Sait'i tanıyan ve hayranlarından biri olan hakim, Sait'e, "Evladım kolu çekmedin, yanlışlıkla elin değdi. Değil mi?" diye sordu;
Sait de hemen yapıştırdı:
"Öyle oldu hakim bey.
Öyle... Heyecanla elim hareket koluna çarptı ve tramvay yürümüye başladı." Bu sırada hakim, Haşmet Uslu'yu gösterdi ve sordu:
"Bundan ne diye şikayetçisin?" "Efendim bu şahıs bana küfür etti, üzerime yürüdü, yumrukladı." "Davacı mısın?" "Davacıyım..." Beş dakika ara ve sonra karar...
Hakim Sait Altınordu'ya döndü:
"Sen beraat ettin..." dedi. Sonra Haşmet'i karşısına aldı:
"Sana da bir ay hapis."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.