Türkiye'de bulunan 400 milyon kartın yaklaşık 120 milyonunu kredi kartları oluşturuyor. Kredi kartı kullanabilecek yaştaki nüfusu düşündüğümüzde herkesin cebinde ortalama üç tane kart bulunuyor.
Peki bu kötü bir şey mi? Elbette hayır. Bilinçli kullanıldığında kredi kartı kayıtlı ekonominin en önemli araçlarından birisi haline geliyor.
Çünkü yapılan alışverişler vergilendiriliyor.
Normal şartlarda cebinizde taşıyamayacağınız büyüklükteki nakit parayı bu kartlara sığdırabiliyorsunuz.
Bize özgü taksit sistemiyle tamamını ödeyemeyeceğiniz pahalı ürünleri taksitle alabiliyorsunuz. Peki kötü tarafı nerede?
NEREDE HATA YAPIYORUZ?
İşte burada bilinç ve finansal okuryazarlık devreye giriyor. Yıllardır kart kullandığımız için çoğumuzun bu konuda finansal okuryazarlığı var. Ama bilinçli kullanma alışkanlığımız çok yok.
Biz genel anlamda kredi kartını bir ödeme aracı olarak göremiyoruz. Birçoğumuz onu 'bedava alışveriş aracı' olarak görmeye devam ediyor. Bu yüzden de yoğurt almaya girdiğimiz marketten kartımızla bir de kazak alıp çıkıyoruz. Cebimizden bir nakit para çıkmadığı için de bu alışverişi 'karşılıksız' yaptığımız psikolojisine bürünüyoruz. Oysa gelecek ayki maaşımızdan harcadığımızın farkına varamıyoruz. Ama bunu önlemek mümkün...
BUNU NASIL DURDURURUZ?
Burada bir ölçü koymamız gerekiyor. Onu da ben şöyle sloganlaştırıyorum: "Ödeyebileceğin kadar harca, Harcadığının tamamını öde." Gelirimizi düşünüp ay sonunda ne kadar ödeyebileceksek kartla harcama sınırımızı bununla çizebiliriz. Elbette, sağlık gibi hesapta olmayan harcamalar olacaktır o zaman kredi kartı bir güvence halini de alıyor. Ama eğer kendimizi sınırlarsak, yani ödeyebileceğimiz kadar harcarsak israftan da kurtulacağız.
Yukarıdaki sloganımızdaki ikinci bölüm yani "harcadığını öde" kısmı kredi kartı kullananlar ve borçlular için çok önemli. İşte biz bunu yapmadığımız zaman bankaların borç sarmalına girmiş oluyoruz ve neredeyse ömür boyu sürecek bir borç batağına da saplanmış oluyoruz.
Çünkü burada bankalar karşımıza çok süslü, cazip bir tuzağı çıkartıyor. O da "ASGARİ ÖDEME." Banka sizin borcunuzun küçük bir bölümünü ödeme miktarı olarak size sunuyor.
Harcadığınız 1000 lira yerine 400 lira ödemek size de cazip geldiği için aslında 600 lira daha borcunuzun olduğunu unutup bunu ödüyorsunuz.
Böylece artık faiz sarmalının içine de girmiş oluyorsunuz...
ÖDENEMEZ HALE GELİYOR
Asgari tutarı ödeyerek devam ederseniz 4-5 ay sonra büyük bir borcun altına girdiğinizi görürsünüz. Hatta harcama da yapıyorsanız 1 yıl sonra borcunuzun aynen durduğunu göreceksiniz. Bütün bunlara rağmen eğer borcunuzu kredilendirirseniz elinizden geldiğince asgari ödeme tutarından fazlasını ödeyin ve son ödeme tarihini beklemeyin. Çünkü faizler günlük işletiliyor. Oysa bankanın bu tuzağına düşmeden sıfır faiz ile kredi kartını kullanmak mümkün. Eğer ödeyeceğiniz kadar harcar ve bunun tamamını bir ay sonunda öderseniz siz bankanın sevmediği müşteri olacaksınız ama bir aylık faizsiz kredi kullanmış olacaksınız. Yani ekstre geldiğinde 'dönem borcunun' tamamını ödememiz gerekiyor. Bankalar üzülecek siz kazanacaksınız.
Kredi kartından nakit avans faizleri yükseltilerek kredi faizlerine eşitlendi. Böylece nakit çekip dövize altına gidilmesi önlenecek, ihtiyaç dışı alışveriş kısılmış olacak. Önümüzdeki dönemde kart limitlerinin iki maaşı geçmemesi, taksitlerin özellikle belli sektörlerde azaltılıp ya da kaldırılması da gündeme gelecek.
TÜRK TİPİ ÖDEME
TÜRKİYE'DE insanların bize özgü bir ödeme sistemi var:
1- Nakit ile ödeme: 2 kartı olan bir tüketici kısa bir süre öncesine kadar nakit çekimle borçlarını döndürüyordu.
Şimdi tüm borcunu ödemeyene nakit verilmiyor.
Bir kartının asgarisini yatırıyor. Sonra ondan diğerinin asgarisi kadar nakit çekip ikincisine yatırıyor.
Böylece asgarileri ödeyip o ay bankadan kurtuluyor.
Fakat sarmal faiz yükü artıp ihtiyaçlar çoğalınca icraya kadar gidiyor.
2- Asgari döngü: Kartının asgarisini ödüyor. Nakit yapacağı alışverişleri kartla yapıp, diğer kartın asgari borcuna yatırıyor. Böylece o ay yine bankadan kurtuluyor.
Sistem sonunda tıkanıyor.