Bu gözler, 'elinde çatal havuzda çocuk kovalayan anne' de gördü sonunda! Tatilde tanıştığım dünya tatlısı Seda'da takıntı haline gelmiş bu konu. Çocuğun o anda oyuna dalması, havuzda yüzmesi hiç önemli değil. O yemek bir şekilde yenilecek. Hızını alamayıp benim Deniz'i de birkaç gün böyle besledi sağolsun. Ben hınzır bir gülümseme ile uzaktan izlemeyi tercih ettim. Ama nasıl bir ısrar, nasıl bir kararlılık... Seda bir çocuk görmesin; otomatikman eline bir parça yiyecek alıp ağzına tıkıştırıyor. Bizim masanın oraya emekleyerek gelen bir turist çocuğu kucağına alıp, kaşla göz arasında iki parça tavuk yedirdiğine bizzat şahidim. Havuzda çatala taktığı sosis ve köftelerle gün boyu çocuk besliyor kadın. Çocuklar da hipnotize olmuş gibi hiç itirazsız yiyor, iyi mi! Biraz abartarak söylüyorum; oğlu Ateş (6) ve kızı Güneş (4) bu yaşta canlarından bezmiş durumda. Tamam güldük falan ama, çocuklar zaman zaman kusma noktasına geliyor. Allah korusun, ileride obezite gibi sorunlar çıkabilir.
Biraz konuştuk bu konuyu, altından kayınvalide sendromu çıktı. "Aman bu çocuk çok zayıf!", "Yedirmiyor musunuz?", "Hasta olur bu böyle" diye diye kızcağızı hasta etmişler. Maazallah çocuklar yemese, Seda hasta olup yataklara düşecek.
İyi niyetle de olsa annelere yapılan yersiz eleştiriler, gereksiz müdahaleler nasıl kötü sonuçlar doğuruyor değil mi? Ah keşke bir susabilsek. Zaten karşı tarafın da böyle bir talebi yokken, akıl vereceğimize azıcık huzur versek! Bir iğne de kendimize batıracaksak; kreşte, okulda, evde ne yediğiyle elbette ilgilenelim ama ne öğrendiğini de merak edip çocuğumuzu o yönden de besleyelim olur mu?
Oğluma dedim ki...
Hata, yapan kişinin değeri ile ölçülür. Hata yaptığın güne kadar olan tavrın, insanlara davranış şeklin, dürüstlüğün, nezaketin, çalışkanlığın... Hepsi ama hepsi, yaptığın hata ile beraber tartılır. Bir anlamda 'ektiğini biçme' günüdür o gün. Hak ettiysen, içten bir "Canın sağolsun" denir ve geçilir. Yine hak ettiysen, bardak artık taşmıştır ve "Tamam" denilir, "Buraya kadar..." Hepimiz hata yaparız, insanız neticede. Önemli olan tartının diğer kefesini hep dolu tutmak. Bu da senin elinde.
Korku hata yaptırır
Çocuk bakımında yanlışlar ve kazalar kaçınılmazdır. 'Yanlış yaparım' korkusu ile çocuğu aşırı kısıtlamaktan sakınılmalıdır. Çünkü hiçbir şey, yanlış yapma kaygısı ile çocuğun iç dünyasının fakir kalmasına neden olmaktan kötü olamaz." Bu sözler, Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri'ye ait. Çocuklarla birlikte, biz de düşe kalka büyüyoruz aslında. Önemli olan her ne yaşarsak yaşayalım, sonunda kalıcı bir biçimde incinmemek ve incitmemek. Dr. Çeri'nin sözleri bana bir de şunu hatırlattı: İki temel duygu var davranışlarımızı yönlendiren: Biri korku, diğeri sevgi. Korkularımız bizi hırçınlaştırıp hata yapma olasılığımızı artırırken, sevgiden aldığımız güç bizi çok daha mutlu bir insan haline getiriyor.
Önce nefes almalıyız
Nefes alamaz haldeyseniz, nefes de olamazsınız." Bu da aşırı fedakarlıktan çökmüş eş/ annelere tavsiye niteliğinde bir cümle. Sosyal medyada rastladım. Yaşamdaki sorumlulukları için saçını süpürge eden, 'aman bir sorun çıkmasın şimdi' diyerek herkesi idare ederken, adeta parmak uçlarında yaşayan kadınlar onlar. Dikkatli bakarsanız, etrafta çokça göreceksiniz onlardan. Hatta belki de bir tanesi baktığınız aynadadır, kim bilir...