İncinmesin isterken küçücük bırakmışım
İncinmesin istiyorsun. Kalbi kırılmasın... Yoksunluk çekmesin...
Sevgisiz, güvensiz hissetmesin.
Kıyamıyorsun sonuçta... Ama bu iyi niyet, kötü sonuçlar da doğurabiliyor.
Deniz artık 7 yaşında. Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı fark ediyorum ki bir sürü yanlış yapmışım onu büyütürken.
Yaz okulunda öğretmenleriyle yaptığımız toplantıda, omuzlarımla birlikte ruh halim de çöktü. Onlar konuştukça (Deniz 7 yaşın duygusal olgunluğuna sahip değil. Toplulukla birlikte hareket etmek istemiyor.
Hemen canı sıkılıyor. Zoru görünce vazgeçiyor. Kurallar hatırlatılınca, canının istediği olmayınca hemen küsüp içine kapanıyor...) ben küçücük kaldım oturduğum koltukta. Günü müthiş bir baş dönmesi ve moral bozukluğuyla tamamladım.
Konuşmanın sonu en can alıcı kısmıydı: Benim kıyamadığımı, hayat üzecekti. Üstelik ben kıyamadıkça o daha da hassaslaşacak, en narin yerlerinden kırılacaktı.
KURAL VE SINIR ŞART
Peki ya çözüm: Kurallar koymak, sınırlar getirmek, disiplin... Açıkçası bu kavramları çok da hayatımıza sokmadan "lay lay lom" geçip gitti ilk 7 yılımız. Biz içindeyken çok eğlendiğimizi sanıyorduk ama dışarıdan baktığımızda; bu süreç hem bizi aynı evi paylaşan üç eşit insan haline getirmiş hem de biz anne baba olarak kendimizi çok fazla yıpratmışız. Hepsi bir tarafa Deniz'in yaşam becerilerini geliştirmek yerine köreltmişiz...
"Sizi eşiti gibi görüyor" dedi mesela öğretmenleri. Oysa anne baba otoritesini her an hissetmeliymiş çocuklar. İhtiyacı olan güven duygusunu verdiğimi düşünüyorum.
Ama fazla arkadaş olduğumuz da bir gerçek. Aman o üzülmesin diye saatlerce dersinin başında birlikte oturmalarımız, bir şeyi ancak 3 kere söyleyince yapması, öz bakımı ve küçük sorumlulukları da dahil birçok şeyi benim üstlenmem...
Yıllar çok çabuk geçiyor; bir bakmışız ki Deniz bir yetişkin ama bir ev nasıl idare edilir, nasıl para kazanılır, nasıl hayatta kalınır hiçbir fikri yok!
Madem kaçınılmaz olarak benim kıyamadığımı hayat öğütecek, öyleyse küçücüğümü yavaşça kucağımdan indirip ayaklarının üstüne bastırma zamanı... Yine incitmeden, yine sabırla, yine sevgiyle... Nasıl olacak bilmiyorum. Konu hakkında bol bol okuma yapıyorum bugünlerde. Yine birlikte öğreneceğiz...
KİŞİLİKLİ ÇOCUK YETİŞTİRMEK
Deniz'i büyütürken yaptıklarım/yapmadıklarım arasında hatalarım kadar asla pişman olmadıklarım da var. Mesela "O kereviz yenilecek" diye tutturup ağlatmadım çocuğumu.
Gözlerinden yaşlar süzülürken ağzına lokma tıkıştırmadım. İsteklerine, zevklerine, beğenilerine, en önemlisi fikirlerine saygı duydum en başından beri. Ayrı bir birey olduğunu hiç unutmadım.
Bazılarına göre şımartmak bu, bana göre ise kişilik sahibi çocuk yetiştirmek. Doğrusunu uzmanlar biliyor tabii ki...
ONLAR 'OĞLUŞ' DEĞİL ERKEK
Biz anneler 'oğluş'lara kıyamıyoruz ya, o 'oğluş'lar koca koca adamlar oluyor bir gün. Hatta eş oluyorlar, baba oluyorlar... Ama bir ampul bile değiştiremiyor bazıları. Bırakın tamir, tadilat, boya işlerini; yemek, çamaşır. bulaşık, ütü, alışveriş gibi temel yaşamsal becerilerin bile uzağında süs bitkisi gibi yaşıyorlar. Yapmayın, etmeyin. Sonra hem 'oğluş'lar üzülüyor hem de onları sevenler...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.