Bırakın çocuklar rüzgar olsun....
İşinizi severek yapıyor musunuz, yoksa para kazanmak zorunda olduğunuz için mi çalışıyorsunuz? Aldığınız eğitim, seçtiğiniz meslek çocukluk hayaliniz mi, yoksa başkalarının 'iyi', 'doğru', 'ideal' diye size empoze ettiği mi?
Kaçımız çocukluk hayalini yaşıyor, kaçımız çok başka yerlere savruldu şu hayatta... Mutlu olanlar eminim ki, ne pahasına olursa olsun hayallerinin peşinden gidenler. Ve de çok azlar, ne yazık ki...
Biz büyüklerin gözden kaçırdığı, unuttuğu bir 'çocuk bilgeliği' var aslında.
İnsan en iyi o yaşlarda biliyor kendisini en çok neyin mutlu edeceğini. Yaşam tecrübesinden değil bu bilgelik, 'Öz'e yakınlıktan. Kaygılarla, korkularla, toplumun dayattığı yanlışlarla kirlenmemişlikten....
Doğasına, yeteneklerine, hayallerine ne uyuyorsa onu dile getiriyor.
'Ben ressam olacağım' diyor örneğin. 'Kuaför olacağım', 'Şarkıcı olacağım', 'İtfaiyeci olacağım', 'Çöp kamyonu kullanacağım', 'Gezgin olacağım'...
Neticede şu hayatta yaptığımız, yapabildiğimiz her şey bir hayalle başlamıyor mu?
Büyüyü ilk kim bozuyor dersiniz? Elbette biz 'büyük'ler. Çünkü büyüdük, büyüdükçe de hayallerimiz kendi 'büyük'lerimiz tarafından tırpanlandı. Eksilte eksilte öğrettiler hayatı.
'Para kazanamazsın' dediler, 'İş bulamazsın' dediler, 'Geçinemezsin' dediler, dudak büktüler, yeterince 'saygın' bulmadılar...
Böylece kendini gerçekleştirememiş, mutsuz, tatminsiz 'ama işi garanti!' bir ebeveynler ordusu her geçen gün büyüttü kendini.
Bana bunları düşündüren, bu satırları yazdıran okuduğum bir çocuk kitabı. Daha çok oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Başak Sayan 'Rüzgar Olmak İsteyen Çocuk'ta biz ebeveynleri bu konuda nazikçe durdururken, çocuklara da 'Hayallerinizden vazgeçmeyin' diyor.
Sahi, hayalinden vazgeçip de mutlu olan var mı şu hayatta?
ONLARLA BERABER ÖĞRENMEMİZ GEREKENLER
Tüketim tercihlerimizle, gündelik alışkanlıklarımızla, söylediklerimizle, hatta söyleme tarzımızla her an her saniye örnek oluyoruz çocuklara. Onlarla birlikte unuttuğumuz gerçekleri de hatırlıyoruz. Bazen bir sohbet sırasında ortaya çıkıyor bunlar, bazen de Deniz için yazdığım günlüğü karalarken. Sizlerle de paylaşmak istedim:
● Sahip olamadıklarına üzülmek yerine, sahip olduklarının tadını çıkar.
(Gecenin bir yarısı, birkaç saat önce hediye ettiğim ve görünce sevinçten çılgına döndüğü tüylü kedi defterine sarılırken, sahip olmayı çok istediği kitabı düşünüp hayıflanarak elinde tuttuğu defteri değersizleştirdiğini anlattım Deniz'e.)
● Sürekli geçmişi düşünmek seni üzer, geleceği düşünmek de kaygılandırır. Mutluluk sadece 'şimdi'de.
Ve üstelik 'şimdi' de geçmişe karışmak üzere! Yaşamadan geçip gitme. Manzaranın, güzel havanın, sohbetin, izlediğin filmin, içtiğin çayın tadını çıkar.
● AVM'de turlamak, para harcamak, alışveriş yapmak seni mutlu etmez. Mutluluğu tüketimde değil, bilimde, sanatta, üretimde ve paylaşımda ara.
● Dedikodu yapma. Olumsuz düşünme, olumsuz konuşma. Yargılama.
Çevrendeki insanlara güzel şeyler söyle, iyi şeyler hissettir. Yapmak istedikleri için cesaretlendir ve ilham ver.
● Hayatında neyi çoğaltmak istiyorsan, çevrene onu ver.
●Sen, ben o yok. Biz varız. Bütüne katkın olumlu olsun. En başta da kendin ve sevdiklerin için....
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.