Bunlar daha iyi günlerimiz!
Bu ülkede anne baba olup da, başlıktaki cümleyi duymayan var mıdır acaba?
Bebeğin doğumu ile başlar süreç.
-Çok gazı var...
Bunlar daha iyi günleriniz!
-İştahı az sanki...
-Bunlar daha iyi günleriniz!
-Sabahın köründe uyanıyoruz...
-Bunlar daha iyi günleriniz!
-Okula başladık ama çok zorlanıyoruz...
-Bunlar daha iyi günleriniz!
-Ne söylesem bir itiraz, yoruldum vallahi...
-Bunlar daha iyi günleriniz!
Yahu bir derdin var, anlatmaya çalışıyorsun "Bunlar daha iyi günleriniz" diye lafı ağzına tıkıyor. Sorsan; arkadaş, dost! Sırf bu tayfa bu cümleyi kuramasın diye "Bizim oğlan kaçak silah işine girdi" diyesim var! Bununla birlikte itiraf etmeliyim ki, küçücük bebeleri görünce annelerine pis bir sırıtışla "İleride kalbini kıracak, biliyorsun değil mi" dememek için de zor tutuyorum kendimi.
EVLAT BÜYÜK SINAV
Öte yandan insan geriye dönüp baktığında ister istemez "Gerçekten de iyi günlerimizmiş" diyor...
Evlat büyük sınav.
Yeri geliyor sinirleniyorsun. Öyle böyle değil. Boynundaki damarlar şişiyor. Sözün anlaşılmayınca sesin kısılıyor bağırmaktan. Göğsüne öküz oturuyor, nefes alamıyorsun. Yeri geliyor kırılıyorsun. Gözlerin doluyor, sesin titriyor. Anne yüreğinin 'çıt' diye kırıldığını hissediyorsun.
AKKAYA'YI ANLAMAK
Manken Deniz Akkaya'nın kızı ile yaşadıklarını paylaşması çok konuşuldu, çok eleştirildi. Az da olsa Akkaya'yı anlamaya çalışanlar vardı elbette ama ezici çoğunluk adeta linç etti kadını.
"Anlamaya çalışmak" insandan insana kurulan ne güzel, ne kıymetli bir köprü değil mi? Oysa "ezici çoğunluk" (adı üstünde!) bayılıyor saniyeler içinde yargılayıp, kim haklı, kim haksız hüküm vermeye. Anne evlat ilişkisi elbette çok özel, anneler elbette çok fedakar, çok sevgi dolu olmalı. Çocuk her şart ve koşulda sevildiğini ve güvende olduğunu hissetmeli.
Peki bir anne de, evladından sevgi ve saygı dolu bir yaklaşımı hak etmez mi Allah aşkına! Evladı olanlar veya anlamak isteyenler beni çok iyi anladı, anlamak istemeyenler "E davranışını beğenmediğin çocuğu da sen yetiştiriyorsun" diyebilir. Demeyin, hele evlat sahibi değilseniz hiç demeyin, dediyseniz de dilinizi ısırın, tahtalara vurun!
Sevgi ve merhameti bol bol verdiğimiz çocuklarımız da, hiç olmazsa asgari düzeyde bir "acıma duygusu ile" bize yaklaşsa keşke. Acımak diyorum evet, zira hiç acımıyorlar. "Bugün yemek yapmadım" dediğimizde hesap sormaya kalkmak yerine "İyi hissetmiyor musun?
Bir sorun mu var?" diye sorsalar mesela.
Bin kez uyarılmalarına rağmen evde her şeyi her yere atmasalar, önlerinden, arkalarından toplamak zorunda kalmasak keşke. Örnekler uzar gider, hangimiz sorun yaşamadık, yaşamıyoruz.
Deniz Akkaya'ya yapılan yorumların çoğu "İlk taşı günahsız olanınız atsın" dedirtiyor ister istemez.
Annelik kutsal ya, siz hiç "Saçını süpürge eden" bir kutsal varlık gördünüz mü? Ya da tepesine çıkanlar tarafından ezim ezim ezilen bir kutsal varlık olabilir mi?
Biz bir araya geldiğimizde yara berelerini paylaşan, "Yok aslında birbirimizden farkımız" diyen anneleriz.
Birbirimizin yarasına pansuman yapıp, gazını alıp yola devam ediyoruz her seferinde. Yine böyle bir dertleşme gününde, biz kimse üzülmesin dedikçe en sevdiklerimiz tarafından hep üzüldüğümüzü fark ederek derin birer iç çektik.
Sonra içimizden biri "evlat değil, eziyet makinesi" diyerek şahane bir tanım attı ortaya. Gözümüzün önüne, her biri bize özel üretim olan makinelerimiz geldi, durmadan eziyet üreten halleriyle tabii ki. Uzun uzun, acı acı güldük ağlanacak halimize. Sahi, bunlar daha iyi günlerimiz olabilir mi!!!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.