Eskilerin
"ahir zaman" dediği günlerin hızlandırılmış programında olduğumuz kesin.
Evrenin sıkıştırılmış düzeninde hangi zamanın kayıp çocuklarıyız kim bilir...
"Nereden nereye" diyemeyeceğiz kadar, sıfır kilometreye dönmüş, dibi yanmış bir dünya var. Bu turlar ne zaman bitecek? "Yolun sonu görünüyor" korkuları başladı içimizde. Kaç kez sil baştan yaptık acaba?
Daha dün, NATO olaylarında bize saldırmaya çalışan ve Türkiye aleyhine yapmadıkları dalavera kalmayan bir Avrupa'nın kendi içinde çürümesine üzülmek istemesek de, insancıl yönlerimize eşlik eden yufka kalbimiz yine atakta. Fransa'da yaşayan birçok vatandaşımız mevcut. Kader denen çark insanı vatanından uzak tutabiliyor.
Tarih boyunca merhamet denen duygu, eminim bizlere mahsus. Başkalarının acılarından mutluluk duyan bir millet değiliz. Hepimiz TV'lerde merakla güzel haberleri bekliyoruz.
KENDİLERİNE HAYIRLARI YOK
Şu son olaylarda anladık ki; Avrupa'nın kendine hayrı yok. Fransa'nın
sınır komşularının hiçbiri yorum getirmiyor. Ufak tefek altyazı ile geçtikleri haberlerde "Bize ne?" havası var. Komşu komşunun külüne muhtaç devirleri çoktan bitmiş. Aslında, son yıllarda, dünya nereye gidiyor kaygılarını geçmişte tüm topluluklar yaşamış. Aradan geçen bunca yıla rağmen, değişen yine bir şey yok.
Çoluk, çocuk herkes, son yüzyılın "Tükenmişlik Sendromu" adı verilen moda akımında.
Tıbbi açıklaması şu: Bireyin normal şartlarda kariyerinden, arkadaşlıklarından veya aile etkileşimlerinden aldığı keyfi ve başarı duygusunu azaltan ve bireysel kimliğin kaybedildiğine inanılmasına yol açan bir zihinsel ve fiziksel tükenme durumu.
O SİLAH GERİYE TEPTİ
Dünyayı şekillendiren küreselleşme dalgasının yarattığı post modern yapı, dünyanın bütün ülkelerinde olumsuz tepkiler yaratmaktadır. Bu durum, Amerika'nın kan kardeşleri Avrupa'ya da sıçradı. Sömürgecilik ruhunun sonucunda; silahın geriye tepmesi misali patlamaya neden oldu. "Al gülüm, ver gülüm" hesapları karıştı.
Dünya artık farklı oluşumlar içinde ve yeryüzü haritası yeniden yazılıyor ve bu yazılımın içinde "Amerikan hegemonyası" yok edilmeye çalışılıyor.
Kendi halkına bile yabancı olan bir devlet anlayışının, hesap verme gibi bir durumu yok. Ülkesinin çıkarları söz konusu olduğu zaman, kimsenin gözyaşların bakmayan vahşi bir batı var dünyanın karşısında. Çıkar savaşlarını en iyi şekilde kullanabilen bu ülkenin dişleri arasında ezilen dünya milletleri tek tek uyanışa geçti. Eminim zamanı geldiğinde Amerikan rüyası bir daha uyanmamak üzere tarihe karışacaktır.
Asıl konumuz Fransa'nın geldiği durum.
Yangın Avrupa'ya sıçradı. "Komşuda pişer bize de düşer" sözü boşuna söylenmemiş. Avrupa'nın tüm ülkeleri
tetikte. Yine bir atasözü ile devam etmek istiyorum "Komşu, komşunun külüne muhtaçmış' Geçelim bunları.
Beş büyüklerin çıkarları yoksa birbirlerine zırnık bile koklatmazlar.
KENDİ EVİMİZDE KRALIZ
Yüzyıllardır, sürekli krallık ve cumhuriyet arasında geçişler yapan Fransa, hala kendini bulamamış bıyıkları terleyen yeni yetme ergen misali.
Ülkesine gelen turistlerin bile İngilizce konuşma özgürlüğüne kayıtsız ve ilgisiz kalması, egolarının çok yüksek olduğunu gösteriyor. Mızrağın çuvala sığmayacağını bir kez daha gördük.
Deldi ve çıktı. Ortalık toz duman. Ülkeler arasındaki siyaset çekişmelerine eyvallah. Her millet toprağına sahip olma ve ayakta kalma savaşı veriyor.
Bazen kantarın topuzu kaçıyor ama yapacak bir şey de yok. Ülke çıkarları söz konusu oldu mu binbir şekle giren bukalemun havaları tüm milletlerde mevcut. Olmazsa olmaz sonuçta. Orman kanunu her konuda geçerli. Yüzyılın hastalığı. Kimin eli güçlüyse pençeyi ilk o atıyor ve insanlık kapanın elinde kalıyor. Neyse; iyi ki Türkiye'miz var. Herkes kendi evinin kralı. Gerisi boş diyelim...
GÜNÜN SÖZÜ
ANA GİBİ YAR, VATAN GİBİ DİYAR OLMAZ.
(ANONİM)