Kader mi yoksa tercih mi?
Kader mi yoksa tercih mi? Bir elmanın diğer yarısı düşünce tarzının yaşamımıza meydan okuma durumları. Biz kimiz? Dünyanın en zor sorusu. Yüzyıllardır bir bilmecenin pazılları içinde dolaşırken bilmişlik derecesinde teoriler çıkarıyoruz. Astroloji, psikoloji, felsefe, matematik, fizik, kimya, edebiyat diyerek tüm dalların arasından kendimize bir seçim yaparak yaşam zeminimizi oluşturabildiğimizi sanıyoruz. Bu konuda uzmanlarımızın bilgisiyle yoğurulurken, acaba onlar ne kadar yorum getirebiliyor diye sorularımızın cevap anahtarları bilincini yitirecek kadar sonuçsuz kalabiliyor.
Mademki geldik bu dünyaya Allah'ın bir bildiği vardır demekten başka çaremiz yok gibi gelebilse de, yüksek irade denen bir olgu bize açık kapı bırakabiliyor.
Uzman felsefecilerimizin yorumlarına göre kader ya da yazgı, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş olay akışıdır. İster genel ister bireysel olsun, önceden belirlenmiş bir gelecek olarak algılanabilir. Felsefedeki determinizm hareketi, kader üzerine kuruludur. Kader kavramı aynı zamanda birçok farklı dinde de önemli yere sahiptir.
ÖZGÜR İRADENİN VARLIĞI
Yunan filozof Aristo'nun önerisi mantıki tutarsızlıktan kaçınmak istiyorsak, özgür iradenin varlığına dair oldukça zorlayıcı bir savunma ortaya koymalıyız.
En azından bizi, yaptıklarımız ve hayatımızın gidişatı üzerinde bir parça hakimiyete sahip olduğumuza inanmamız gerekiyor. İslamiyet dininde kader; ezeli vakitten başlayıp ebediyete kadar olmuş olan ve olacak şeylerin zamanının, yerinin ve nasıl olacağının Allah tarafından bilinmesini ifade eder. Kaza ise Allah'ın daha önce bilip takdir etmiş olduğu her şeyin zamanı gelmesi durumunda ortaya çıkarılmasıdır. Bizim kültürümüzde kader kelimesini nedense çok seviyoruz.
Arabesk ruhumuzu değiştirmemiz mümkün değil. Teknolojinin zirvesine çıksak bile biliyoruz ki ruhumuzda duygu fırtınaları hiç bitmeyecektir. Müzik kültürümüz bile kaderi içinde barındıran edebiyat sergiler. Yılların Orhan babası "Kaderimim Oyunun" dan yola çıkarsak listeler boyunca benzer şarkıların kuyruğu bitmez. Özellikle bizim klasik yerli filmlerimizde kader teması sürekli işlenir.
Hani bazılarımıza gör "Fakir edebiyatı" ile özdeşmiştir. Rahmetli Sadri Alışık "Ah be kader, seni kime şikayet edeyim" cümlesi geçmişte herkesin ağzına sakız olmuş dramatik bir espri halinde beyinlerde yer etmişti. Birde çoğu zaman başaramadığımız konularda ne yapalım kaderimde yokmuş diyerek geçiştirmeye çalışırız. Kadere sığınarak yaşamı hafife almak ve ya tam zıddı ağdalı bir duygusal travma sahnesi yaratmak bizim tercih alanlarımız mı?
'DÜNYADAN GEÇİYORUZ'
Oldukça kafa karıştırıcı iki seçenek derken yorumlara açık sorunları da kendi içinde barındırıyor. Hz.
Mevlana der ki; "Biz dünyaya gelmedik, dünyadan geçiyoruz." Şu yeryüzünde olup biten her şey aslında tam da olması gerektiği gibi olmaktadır.
Biz pek çok defa, bir yandan olanı biteni yaşarken her şeye şekil verdiğimizi, seçimler yaparak gidişatı yönlendirdiğimizi düşünür; bir yandan da bazen olan biten karşısında hiçbir şey yapamadığımız gerçeğiyle yüzleşiriz. "Kaderin ne olduğunu anlatamam" der Hz. Şems, ama ne olmadığını anlatabileceğini ifade eder: "Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten ne yapayım kaderimiz böyle deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında acizsin." Her şeyin kontrolünü biz yapamayız ama kontrolsüz şekilde de "HER ŞEY KADER " deyip de kendimizi olaylara teslim edemeyiz. Var olmak ile kaybolmak arasında gidip geliyoruz. Yaşamak dediğin nefes almak mutlu olmak zengin olmak her neyse canınız ne istiyorsa dileyin. Hayat sahiden çok kısa olmasına rağmen biz bitmeyecek sandığımız uzun bir yolculuktayız.
KADER VE TERCİH BİRLİKTE BİZE BİR YAŞAM PAKETİ SUNUYORLAR...
İnsanın kaderi, hak ettiği şey olacaktır.
(A. Einstein)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.