HEPİMİZ HOUDİNİ’YİZ
Toplumun sana dayattığı roller, belirlenmiş, belletilmiş kural ve dayatmalar.
İnsan çocukluktan beri önce ana babanın, sonra toplumun, bazen devletin ve çokça da sistemin dayattığı şartlar üzerine şekil alıyor. Pavlov'un köpekleri gibi, el alemin zil sesine ağzımızın suyu akıyor.
Koşullanmışız bir kere...
Çocuklarımızı toplum denen ilkel tanrının isteklerine kurban veriyoruz.
Buna uyanan bir avuç aile, çocuklarını evde yetiştirmeye başlamış bile...
Hayır, yanıldınız. Bu yazı bir eğitim sistemi eleştirisi değil. Bu yazı, düzenin ve öğretilmiş kuralların robota çevirdiği ruhumuza bir ağıt.
Önce anne babamızın, sonra eğitim sisteminin, sonra elalemin hoşuna gidecek şeyleri yapıyoruz.
Başımıza ne geldiyse hep mantıklı olmaya çalışmaktan geldi. Yarını düşünmekten, uslu ve sistemin arzu ettiği cici çocuklara dönüştük. Belki böyle olunca başımız fazla belaya girmedi. Daha az kavga ettik. Daha az düştük bisikletten, az kanadı dizlerimiz.
Notlarımız biraz daha yüksek oldu, sınıfımızı muntazam geçtik.
Takdir aldık belki. Ama kendimizden takdir alabildik mi? Ne zaman kendi ruhumuzu dinleyecek, ne zaman kendi omzumuzu okşayabileceğiz? Ne zaman dinleyeceğiz iç sesimizi? İkinci evlilikte mi ruhumuza göre birini bulacak, ilkini terk edince mi asıl yetenek alanımız olan kariyere yöneleceğiz?
Ne zaman 'asla'larımızı, 'Öyle olmaz'larımızı, 'Hiç bize yakışır mı'larımızı geride bırakacak, ne zaman kalıplarımızı kıracağız?
Ünlü illüzyonist Houdini'yi bilir misiniz? Kendisi aynı zamanda meşhur bir kaçış ustası idi. Kendi hazırladığı ölüm tuzaklarından halkın gözü önünde kurtulurdu.
Hatta bunlardan biri, ölümüne yol açtı. Houdini, camdan bir kutuyu suyla doldurur, içine dalar, boğulmadan önce ellerini saran kilitli zincirleri açıp sudan çıkardı. Nitekim bu numara olmasa da başka gösterilerinden biri, onun sonunu getirmişti.
Bizler de birer Houdini'yiz. Toplumun bize ezberlettiği kurallardan oluşan cam bir kafes içinde en büyük numaramızı yapıyoruz. Tek amacımız buradan kurtulmak gibi görünse de aslında bu tamamen bir yanılgı.
Bizim asıl amacımız, bizi ölümüne seyreden bu kitlenin, yani toplumun alkışını, takdirini almak. Sırf bu alkış uğruna denen her şeyi yapmaya, elimizi kolumuzu kendi kendimize bağlatmaya, su dolu bir kutuya girmeye razıyız.
Ruhumuz can çekişse de, hatta bu alkışın bedeli, ruhumuzun ölümü bile olsa...
Evet, hepimiz birer Houdini'yiz. O kafesten kurtuluş yok. Ama kafese en baştan girmemeyi başarabilir miyiz? İşte bu asıl mesele...
Sırf Houdini olmamak için, bu günden bazı şartlanmalarınızdan, büyük konuşmalarınızdan, hayata karşı o uzlaşmaz ve sert, hatta yargılayıcı tutumunuzdan kurtulmaya çalışın. Asıl zincirleriniz ve sizi an be an boğmakta olan bunlardır zaten.
ESKİ ARKADAŞLA
KARŞILAŞMAK
NE ZAMAN GÜZEL?
Eski bir arkadaşla karşılaşmak yazın çok daha olası.
Özellikle siz Ege'de yaşıyorsanız ve arkadaşınız da bu yöreye sadece yazları tatile geliyorsa...
Diyorsunuz ki; 'Ay filancayı gördüm. Bana öyle iyi öyle iyi geldi ki anlatamam...' Emin misiniz? Bence eski dostun size iyi gelmesi için bazı şartlar var.
Eski arkadaş yanında büyük ve mutlu bir aileyle gelmiş, herkesin yüzü gülüyor (Kabul ediyorum biraz fazla hayal ürünü bir senaryo oldu) ve siz daha hiç evlenmemişsiniz ve çocuk hayaliyle yanıyorsunuz...
Eski arkadaş yanında Brezilyalı topmodel sevgiliyle geldi ve sizin o anda yanınızda ortaokuldan arkadaşınız Mehmet ve elinizde dondurma külahı var...
Otobanda eski aracınız arıza yapıp yolda kaldı.
Siz el kol işaretleriyle diğer araçların dikkatini çekmeye çalışırken eski sevgiliniz, yeni sevgilisinin son model cipiyle yanaşıp hatırınızı soruyor.
Siz o sırada 'Acaba şöyle üç beş metre bir balıkçı teknesi alabilir miyim borç harç?' diye düşünerek marinada yürürken eski arkadaşınız 30 metrelik bir motor yattan el sallıyor.
Gördüğünüz gibi eski dostla karşılaşma anlarında ondan en az beş yaş genç görünmeden, daha iyi bir sevgili/ eş sahibi olmadan, kafanızda üç beş tel fazla saç, göbeğinizde üç beş kilo az yağ bulunmadan, en az onun kadar çocuk, daha iyi bir kariyer, daha hızlı bir otomobil olmadan mutlu olmanız pek olası görünmüyor.
Yoksa her an, 'Sen hala...' ile başlayan bir soru, süzen bakışlar ve alaycı bir şekilde kıvrılmış bir üst dudakla muhattap olabilirsiniz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.